Türkiye’de basından sansürün kaldırılışını simgeleyen “24 Temmuz Basın Bayramı”, bu yıl 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından 2 yıl süren Olağanüstü Hal’in (OHAL) kaldırılmasını takip eden günlere rastlıyor.
Ancak pek çok gazeteci, basın için çok sancılı geçen bu sürecin ardından OHAL’in kaldırılmasının, kendileri için daha fazla özgürlük getireceğinden şüpheli, hatta çoğunlukla umutsuz.
Cumhuriyet gazetesi muhabirlerinden Canan Coşkun, OHAL’in kaldırılacağı gün mahkemenin kendisini indirimsiz ve ertelemesiz 2 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdığını hatırlatıyor. “Zaten OHAL’in getirdiği bütün o kısıtlamalar, bütün o baskı rejimi kurumsallaştı. Nitekim, mahkeme benim davamda verdiği kararla da bunu göstermiş oldu” diyor.
Coşkun hakkında halen süren en az birkaç dava daha var. Geçen hafta 2 yıl 3 ay mahkumiyet aldığı davada, terörle mücadelede görevli bir kişiyi hedef göstermekle suçlanıyordu. Genç muhabir, haberinde bahsi geçen kişinin kamu görevlisi olmadığını ve daha önce başka yayın organları tarafından bu kişinin kimliğinin fotoğrafıyla birlikte ifşa edildiğini belirtiyor.
“Peki, mahkeme neden size ceza vermiş olabilir?” sorusunu, “Buna, Aydın (Engin) Abi’nin sözleriyle cevap vereceğim. Cumhuriyet’te çalışıyorum, yetmez mi?” diye yanıtlıyor.
OHAL, 2 yıl boyunca basın üzerinde büyük baskılara yol açtı. Cumhuriyet gazetesi, bundan en çok nasibini alanlardan biriydi. Aylar süren tutuklulukların ardından, geçen Nisan ayında sonuçlanan Cumhuriyet davasında, 14 mahkumiyet kararı çıktı. Genel yayın yönetmeninden, yazar Aydın Engin’e ve bir muhasebe çalışanına, “terör örgütüne yardım” suçlamasıyla 2 buçuk yıldan 7 buçuk yıla kadar hapis cezaları verildi.
“Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi”
OHAL döneminde, 170’in üzerinde yayın organı kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) kapatıldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütüne göre, basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 157’nci sırada bulunan Türkiye, son iki yıldır “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi”.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, bugün halen 143 gazetecinin hapiste olduğunu söylüyor. “OHAL ilan edildiğinden bugüne bir çok kesime yönelik baskı oldu ama, gazeteciler bunun en ağır dönemini yaşadılar” diyor Durmuş.
OHAL sonrası normalleşme beklenti ve temennisinde olduğunu belirtiyor, ama ekliyor: “Umutlu muyuz? Bundan çok emin değilim, çok umutlu değiliz aslında. Evet, OHAL kaldırılıyor ama, iktidar bir dolu yetkiyi üzerine alarak, valilerin üzerine vererek bunu yapıyor.”
Rakam tutulamıyor
Gözaltına alınan, soruşturmadan geçen ya da hakkında dava açılan gazetecilerin sayısının yüzler, hatta binlerce olduğu tahmin ediliyor. Ancak, kesin bir rakam yok ortada. TGC Başkanı Durmuş, bu durumu şöyle açıklıyor:
“Maalesef, bir rakam tutamadık, çünkü şöyle bir dönem yaşadık. Her hafta 2-3 gazetecinin gözaltına alındığı, bazen 10-15 gün, bazen bir ay gözaltında kaldığı, sonra kiminin serbest bırakıldığı, kiminin tutuklandığı bir dönem. Davalarla ilgili ayrı bir şey söylemek de çok zor. Çünkü, ücra bir ilçedeki internet sitesine de dava açılıyor, büyük bir gazetede çalışanına da. Yani, takip etmek imkansız gibi bir şey.”
Muhabir Canan Coşkun, pek çok kamu davası gibi, gazeteciler hakkında açılan davaları da yakından takip eden bir gazeteci. Yargılamaların özellikle muhalif gazeteciler için bir rutine dönüştüğünü, muhalif ya da eleştirel yaklaşımda bulunan herkesin adliyeye çağırıldığını söylüyor.
“Hatta, adliyede yattığımız kalktığımız da oldu” diyor Coşkun ve ekliyor: “Çünkü, öyle bir tutuklama fabrikasına dönmüştü ki orası, bir dönem sürekli adliyenin 6. katındaydık. Burası, tutuklamaların yapıldığı sulh ceza hakimliklerinin katı. İşimizin bir parçası oldu orada bulunmak. Hem yargılanmak, hem de yargılanan arkadaşlarımızın davalarını yazmak için.”
“İfade özgürlüğünde iyileşme yok”
Avukat Fikret İlkiz de, takip ettiği davalar nedeniyle OHAL döneminde İstanbul Adliyesi’nin 6. katına sıklıkla uğramak zorunda olanlardandı. İlkiz, OHAL’in kaldırılmış olmasının basın özgürlüğü açısından henüz bir anlam ifade etmediğini söylüyor. “Hapisteki gazetecilere bir etkisi olmuyor” diyor İlkiz ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Devam etmekte olan ceza davalarında da herhangi bir beraat kararı verilmiyor. Ve sürekli mahkumiyet kararlarıyla karşılaşıyoruz. Yani ifade özgürlüğünde bir iyileşme yok.”
Avukat İlkiz, OHAL’in ya da herhangi bir kanunun kalkmasının Türkiye’deki basın özgürlüğünü geri getirmeyeceğini söylüyor. “Çünkü” diyor, “bu özgürlük zaten doğrudan sansür ve uygulamalarıyla askıya alınmış durumda.”
Avukat İlkiz şunları ekliyor: “Gazeteciler hala hapiste. Hala, örneğin bazı gazeteler bazı haberleri veremiyor. Aksi durumda, hemen bir ceza davası açılıyor. Türkiye’deki basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğü kavramına göre kabul edilmesi ve bu zihniyetle işlemesi gerekir.”
Basında iktidar hakimiyeti
TGC Başkanı Gökhan Durmuş, sansür ve otosansürün en büyük kaynağı olarak, basın sektörü üzerindeki iktidar hakimiyetini görüyor. Türkiye’nin en büyük basın gruplarından Doğan Medya’nın da geçen Nisan ayında el değiştirmesinden sonra, medyanın yüzde 95’inin iktidarın kontrolü altına geçtiğini söylüyor.
Basın sektörü, Türkiye’de ortalama yüzde 10-11 arasında seyreden işsizliğin en yüksek olduğu iş kolu. Yaklaşık 12 bin kişilik sektörde, işsizlik oranı yüzde 30. Durmuş, OHAL dönemindeki kapatmalar ve işten çıkarmalarla birlikte işsiz gazeteci ordusuna yaklaşık 3 bin kişinin daha eklendiğini belirtiyor.
“24 Temmuz Basın Bayramı”, 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’le birlikte basından sansürün kaldırılışını simgeliyor. Bu tarih, 1946 yılında kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından basın bayramı olarak benimsenmişti. Ancak, 1971 yılındaki askeri darbeden sonra TGC, gazetecilere yönelik sıkıyönetim sansürü nedeniyle bugünü bayram olmaktan çıkararak, “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” ilan etmişti.
Kaynak: Kürşat Akyol / Deutsche Welle Türkçe