Müebbet hapis cezası alan gazeteci yazar Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, tasarımcı Fevzi Yazıcı, reklamcı Yakup Şimşek ve akademisyen Tuğrul Özşengül’ün istinaf mahkemesinde yargılanmaları devam ediyor. Geçtiğimiz duruşmada savcı, 6 sanığa yerel mahkeme tarafından “anayasayı ihlal” suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının onanmasını istedi. Savcının iddialarına karşı ilk olarak Nazlı Ilıcak savunma yaptı. Ilıcak, “Savcı, benim cemaate neden hizmet etmek isteyeceğime dair tek bir somut delil ortaya koymadı. 43 yıllım meslek hayatımda hep hak, hukuk, demokrasi dedim. Bunun için defalarca bedel ödedim. 2 yıldır “terörist” ve “casus” gibi suçlamalara maruz kalmak, ödediğim bedellerin bir kenara atılması… bu haksızlık canımı çok yaktı. Benim gibi köşe yazarlarının hemen hemen hepsi tahliye oldu, Zaman gazetesinde yazanlar dahil. Bu delilleri vicdan terazisinde tartsanız, bana yöneltilen suçlamaları işlemediğim kanaatine varacaksınız.” Dedi.
Ilıcak’tan sonra Fevzi Yazıcı savunma yaptı. Yazıcı suçsuz olduğunu ve beraatini istediğini belirtti.
MEHMET ALTAN
3. olarak Mehmet Altan savunmasını yaptı.
Altan’ın savunmasından dikkat çeken bölümler şöyle;
Anayasa ihlal edilerek önce tahliye edilmedim, sonra ağırlaştırılmış müebbete mahkûm edildim.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez birinci derecede bir mahkeme Anayasa Mahkemesi genel kurul kararını dinlemedi, Anayasal suç işledi.
Mahkemeniz beni “kişi hürriyeti ve güvenliğimin“ ihlali nedeniyle tahliye etti. Bu, suçum olmadığı halde tutuklandığım anlamına geliyor. AYM kararı mahkemenizce kabul edildi. Nitekim bu ihlal nedeniyle devlet bana tazminat ödedi. Her şey ortada ve çok berrak. Gelin görün ki 21 Eylül günkü duruşmada savcı benim yeniden “müebbet hapse” çarptırılmamı istedi. Hukuken böyle bir şey olabilir mi? AYM’nin “kanıt yok” dediği dosyada savcı hangi kanıtı, nasıl buluyor? Somut olmayan, “soyut” tehlikeye yönelik bir suç nedir? Böyle bir suç tarifi var mı yoksa öcü masalı mı?
YAZILAR SİLAH MI?
Savcı, yazıları silah olarak mı görüyor? Böyle bir değerlendirmenin Anayasaya aykırı olduğunu bilmiyor mu? 309. madde “cebir ve şiddet kullanarak” diye başlıyor. Yazı ve yorumu “cebir ve şiddet” sayan bir anlayışla mı karşı karşıyayız? Galiba öyleyiz.
UYKUDAN ÖNCE ÇOCUKLARA MASALLAR!
Ceza Muhakemeleri Yasası “uykudan önce çocuklara masallar” kitabı mıdır? Nasıl bir hukuk anlayışı ile karşı karşıyayız?
Savcı beni 309. madde ile suçluyor, ama eski 146. maddeye yönelik bir Yargıtay Kararı gösteriyor. Çünkü 309 açık: “cebir ve şiddet”i ispat edeceksin.
Savcının konu ettiği madde yürürlükte olmayan 146. madde… Özen istemek, hukuk, dürüstlük istemek hakkımız değil mi?
Açıklama ve görüşü cebir unsuru kabul ediyor savcı. Böylece 309. maddeyi ve o maddeyi hazırlayan Parlamento’nun iradesini yok sayıyor.
BOL LAF VAR, BELGE YOK
“Somut olgular varmış” demekle somut olgu olmuyor. İki yıldır göremediğimiz gibi, şimdi de bol kepçeden laf var, belge yok…
Bu mütalaa bu içtihada uygun mu? Savcının iddiasına uygun “manevi cebir” suçlamasını içeren bir kanun maddesi söz konusu mu?
Hürriyeti tahdit edilmiş sanıkları yeniden en ağır iddialarla suçlayacaklarına mahkemelerin Anayasayı çiğnemeleri ile ilgilenmeleri gerekmez mi?
30 YILDIR ÇALIŞTIĞIM ÜNİVERSİTEDEN ATILDIM
Hukuk var ise, hukuk firardan geri döndü ise bu dosyadan suç çıkarmak imkânsız. 2 yıl hapis yattım, 30 yıl çalıştığım üniversiteden atıldım, istinaf savcısı da müebbet istiyor. Hukuk devleti bu mudur?
Şayet hukuk var ise, Türkiye ve Avrupa’nın en yüksek mahkemelerinin hükümleri ışığında verilecek karar beraatten başka bir şey olamaz.
Ama savcı, suçsuz insanları suçlu gibi̇ gösteren; “haklıyız” demek ı̇çı̇n “hukuksuz hükümler” veren utandırıcı bir geleneği sürdürmek istiyor.
Şayet yeniden açıkça bir hukuksuzluk söz konusu olacak ise yapılacak fazla bir şey kalmıyor. Hukuksuz kaba bir gücün karşısında ne yapılır ki?