Press In Arrest 7 aylık basın özgürlüğü raporunu hazırladı. Rapora göre, Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Without Borders) örgütünün 180 ülkedeki ‘basın özgürlüğünün’ durumunu değerlendirip her yıl yayımladığı basın özgürlüğü endeksine göre; Türkiye bu yıl 154. sıraya ilerledi. Son iki yıldır 157. sırada olan Türkiye’nin endekste ilerlemiş olmasında; diğer ülkelerdeki kötüye gidiş ve 2019’un sonunda yürürlüğe giren 1. yargı paketinin etkili olduğu düşünülüyor.
Raporda, yargı paketi, infaz düzenlemesi, çoklu baro ve sosyal medya yasaları ile “Gazetecilerin daha da yalnızlaşmasının, toplumsal hafızanın yok edilmesinin, sansür ve otosansürün derinleşmesinin önü açıldı” yorumu yapıldı.
İŞTE RAPORUN TAMAMI:
Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Without Borders) örgütünün 180 ülkedeki ‘basın özgürlüğünün’ durumunu değerlendirip her yıl yayımladığı Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre; Türkiye bu yıl 154. sıraya ilerledi. Son iki yıldır 157. sırada olan Türkiye’nin endekste ilerlemiş olmasında; diğer ülkelerdeki kötüye gidiş ve 2019’un sonunda yürürlüğe giren 1. Yargı Paketi’nin etkili olduğu düşünülüyor.
Zira, Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında çıkarılan ilk yargı paketinin getirdiği düzenlemelerden bazıları sayesinde tahliye edilen gazeteciler oldu. Düzenleme beş yıldan az hapis cezası almış olan tutuklu gazetecilerin bir kısmının, aldıkları cezaya Yargıtay’da itiraz edebilmelerinin yolunu açtı.
Bu, bir yandan da tutuklu ya da tutuksuz bazı gazetecinin yargılamalarının yeniden başlaması, gazeteci yargılamalarının 2020’ye taşınması anlamına geldi.
Ayrıca paketle, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesine “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ifadesi eklendi.
Ancak oldukça muğlak ifadelerle getirilen bu düzenleme de “Haber verme sınırı nedir? Bu sınırı kim, nasıl tanımlar?” tartışmalarını da beraberinde getirdi.
Yargı Paketi yürürlüğe girdikten sonra, gazeteciler ve avukatları mahkeme salonlarında yaptıkları savunmalarda bu maddeyi hatırlattılar. Fakat kanuna düşülen bu ‘haber alma, verme ve bilgiye erişim hakkini koruma’(!) şerhinin ne yargılayanlara etkisi oldu ne de gazetecilerin ceza almalarına engel oldu…
Yargı ve hukuk dünyasını, dolayısıyla basını ve gazetecileri etkileyen bir başka gelişme ise, mecliste iktidarın ortağı olarak yer alan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından gündeme getirilen ‘af yasası’ oldu. MHP 2018’den beri dönemsel olarak meseleyi tartışmaya açıyordu. Cezaevindekilere ‘af’ gündemi, 2020’nin ilk aylarındaki Koronavirüs salgını karantina döneminde, salgın meselesine harmanlanarak ‘ceza infaz yasalarında düzenleme’ olarak karşımıza geldi.
Her mevzuda olduğu üzere, ‘af’ konusu da kamuoyunda bir yandan beklenti yaratırken, diğer yandan ağır eleştirilere yol açtı. Düzenleme kapsamında ‘terör suçları,’ ‘silahlı örgüt suçları’ ve ‘cinsel suçlar’ dışında kalan pek çok suçtan hüküm giymiş kişilerin hapis cezalarının bir kısmı affedildi. Yaklaşık 90 bin mahkûm hapishanelerden tahliye edildi.
Tartışmaların merkezinde Türkiye’de ‘terör’ suçlamalarının muhalif addedilen her kesime karşı gündeme getirilmesi ile bu suçlamaların özellikle basın ve ifade özgürlüğü yargılamalarındaki yaygın ve keyfi kullanımına dair eleştiriler yer aldı.
Press in Arrest’in bugüne kadarki çalışmalarından da görüleceği üzere Türkiye’de gazeteciler, en çok Terörle Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ‘terör suçları’ ve Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan ‘devlet sırlarına karşı suçlar,’ ‘casusluk’ ve ‘kişiye karşı işlenen suçlar’ kapsamında yargılanıyor.
Dolayısıyla yargılanan, tutuklanan ve mahkûm edilen gazeteciler infaz düzenlemesinin kapsamı dışında bırakıldı. Konuyla ilgili detaylı analizimize buradan ulaşabilirsiniz.
‘Koronavirüs’
Tüm dünyayı sarsan Koronavirüs pandemisi Türkiye’yi de ciddi şekilde etkiledi. Mart ayının ilk yarısından itibaren sokağa çıkma yasaklarından, kafe bar gibi işletmelerin kapatılmasına, seyahat yasaklarından adliyelerin tatil edilerek yargılamaların durdurulmasına kadar pek çok tedbir alındı.
Buna rağmen gazeteciler üzerindeki baskı artarak devam etti.
Yargılamaların durdurulduğu bu dönemde (17 Mart – 15 Haziran) Press in Arrest verilerine göre;
- En az; 61 gazeteci ifadeye çağırıldı, gözaltına alındı veya hakkında suç duyurusunda bulunuldu. 18 gazeteci hakkında dava açıldı.
- 9 ilde görülen 59 basın davasında yargılanan en az 92 gazetecinin; 5 kez ağırlaştırılmış müebbet, 1 kez müebbet ve en az 587 yıl 3 aydan 1513 yıl 15 güne kadar hapsi istendi.
Tüm duruşmalar görülmeden ertelendi.
‘Çoklu baro yasası’
Pandemi sonrası “normalleşme” sürecinin başlamasıyla Türkiye’de gündem yeniden iç siyaset tartışmalarına döndü. Geçtiğimiz haftalara ise yargı sisteminin en önemli kurumlarından olan baroların mevzuattaki statüsü ve hükümetin bu sistemde ‘çoklu baro yasası’ olarak adlandırdığı yeni düzenlemeler gündemin ana konusu oldu. Barolar Türkiye’de savunma hakkının en önemli unsuru olarak yer alıyor. Hükümetin kesin kontrol sağlayamadığı kurumlardan olan barolardan huzursuz olduğu ve bu alana müdahale edebilmenin yollarını aradığı uzun süredir biliniyordu. Yasa teklifinin görüşmeleri 9 Temmuz’da meclis Genel Kurulu’nda başladı, 11 Temmuz’da tamamlandı. Yasanın oylamasına katılan 417 milletvekilinin, 251’ ‘kabul’, 163’ü ‘ret’ oyu kullandı.
Baroların seçim sistemini ve yapısını değiştiren, ‘çoklu baro yasası’ ile avukat sayısı 5 binden fazla olan illerde 2 bin avukatla yeni bir baro kurulabilecek. İktidar bu yöntemle, “barolara demokrasi getirdiğini” savunurken, baro başkanları, avukatlar ve muhalefet partileri bunun ‘baroları bölmek’ olduğunu savundu.
Diğer yandan düzenleme, Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) seçimlerini etkileyecek. Çünkü her baro, baro başkanı dahil en az 4 delegeyle ve 5 bin üyesi olan barolar bakımından ayrıca her 5 bin üye için ek bir delegeyle TBB Genel Kurulunda temsil edilecek. Örneğin; 49 üyeli bir baro da 4 delege ile 4 bin 999 üyeli bir baro da 4 delege ile temsil edilecek. Bu durumda da avukat yoğunluğu fazla olan İstanbul, Ankara ve İzmir’in TBB’deki belirleyiciliğinin azaltılması bekleniyor. Ayrıca yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte şu an için birden fazla baro kurulabilecek iller de İstanbul, Ankara ve İzmir.
Henüz yasa teklifi meclise getirilmeden itirazlarını dile getiren baro başkanları önce meclise gelerek tüm partilerle görüştü. Ardından 56 baro başkanı bulundukları illerden “Savunma Yürüyor” sloganıyla Ankara’ya yürüme kararı aldı. Sembolik olarak 20’şer kilometre yürüyerek Ankara girişinde buluşan baro başkanlarının Ankara’ya girişi güvenlik güçlerince engellendi. Kent girişinden itibaren temsili olarak 200 metre yürüyüp ardından Anıtkabir’i ziyaret etmek isteyen baro başkanları 24 saati aşkın bir süre boyunca polis çemberi içerisinde oturma eylemi yaptı. Sonrasında yürüyüş talepleri kabul edildi ve oturma eylemi sonlandı.
Olağan durumlarda, Meclis’e getirilen yasal düzenlemeler komisyon tarafından görüşüldüğü sırada, konunun ilgili tarafları görüşmelere katılarak görüş beyan eder. Ancak ‘çoklu baro yasası’ meclis komisyonunda görüşüleceği zaman, Ankara’ya gelen baro başkanlarının görüşmelere katılması engellendi.
Meclise alınmayan baro başkanları meclis kapısı önünde oturma eylemi yaptı. Polis, eylemi takip eden gazeteciler ve eyleme destek olmak üzere gelen avukatlar ile baro başkanlarının temasına engel oldu. Meclis kapısı önünde polis müdahalesi oldu. Baro başkanları ve avukatlar “Büyük Savunma Mitingi” diye adlandırdıkları protesto kapsamında Ankara Adliyesi’ne gitti. Miting sonrası yürüyüş yapmak isteyen avukatlara polis biber gazı ve kalkanlarla müdahale etti.
Baro başkanları, yasal düzenlemenin meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri başladığında tekrar Ankara’ya geldi. Bu sefer de Kuğulu Park’ta “Savunma Nöbeti” başlattılar. Kolluk güçleri parka giriş çıkışı kapattı. Eyleme destek için gelen çok sayıda avukat parka alınmadığı için parkın çevresinde bekledi. Zaman zaman avukatlar ve kolluk güçleri arasında gerginlikler yaşandı.
Baro başkanlarının ve muhalefet partilerinin tüm itirazlarına rağmen, yasal düzenleme AKP ve MHP’nin oylarıyla meclisten geçti, Cumhurbaşkanı’nın onayıyla da yürürlüğe girdi.
Düzenlemenin TBB yönetimine etkisinin yanı sıra, ‘çoklu baro’ sistemiyle; avukatların üyesi olacakları barolar üzerinden bir nevi ‘siyasi bir kimlik’ edineceği, bunun yargılama süreçlerinde siyasi bir taraflaşmaya işaret edebileceği düşünülüyor. Dolayısıyla yargılanan açısından da adil yargılanma hakkini tehlikeye düşüreceği öngörülüyor.
Türkiye’de yargının siyasallaştığı ve yargı mensuplarının birtakım dini cemaatlerle ilişkilerine dair iddialar dillendirilirken, bu yasal düzenlemeyle savunmanın -yani avukatların – da siyasallaştırıldığı ve hatta birtakım gruplara dahil edilmeye zorlanacakları değerlendirmeleri ise endişe yaratıyor.
Bu bağlamda; yargı karşısına gelen gazeteciler sadece yaptıkları haberler veya çalıştıkları kurumlarla değil, gözaltına alınma süreçlerinden tutuklanmalarına, yargılama süreçlerinden Yargıtay sonuçlarına kadar her adımda savunmalarını üstlenen avukatların üyesi oldukları baroların levhalarıyla birlikte de değerlendirilecek.
‘Sosyal medya yasası’
İfade özgürlüğü alanında büyük ve yaralayıcı sonuçlar doğuracak bir başka gelişme ise sosyal medyanın Türkiye’deki durumu oldu. İktidar uzun zamandır planladığı, sosyal medya ve internet kullanımı üzerindeki kontrolünü denetlenemez bir güce eriştiren bir başka yeni yasayı yürürlüğe soktu.
Meclisin tatile girmeden önceki son gündemi ise milyonlarca kullanıcısı olan sosyal medya uygulamalarına getirilecek yeni denetim mekanizmalarıydı. Twitter, Facebook, Instagram, YouTube, WhatsApp gibi sosyal medya şirketlerine yeni yükümlülükler ve yaptırımlar öngören ‘sosyal medya yasası’ tartışmaya açıldı.
Yeni yasal düzenlemelerle sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye’de temsilci bulundurmak, yayından kaldırılması talebiyle yapılan başvurulara 48 saat içinde olumlu ya da olumsuz yanıt vermek zorunda. İçeriğin yayından çıkarılması veya engellenmesi taleplerine 48 saat içinde yanıt verilmezse 5 milyon, kararların uygulanmaması halinde ise 10 milyon TL para cezası ödeyecek. Ayrıca erişimin engellenmesi başvurularına ilişkin istatistiksel ve kategorik bilgileri içeren Türkçe raporları 6 aylık dönemlerle Türkiye’ye bildirmekle yükümlü olacak. Ve eğer temsilci bulundurmazsa bant trafiği daraltılacak.
Muhalefet partilerinin ‘sansür yasası’ olarak tanımlayarak karşı çıktığı, birçok sivil toplum kuruluşu, hak savunucusu ve akademisyen tarafından eleştirilen düzenleme AKP ve MHP’nin oylarıyla meclisten geçti, Cumhurbaşkanı’nın onayıyla da yürürlüğe girdi. Eleştiriler ve endişeler ise baki kaldı.
Yasal düzenleme en başta Türkiye’de başta temel hak ve özgürlükler olmak üzere, basın özgürlüğü ile düşünce ve ifade özgürlüğünün daha da zora düşeceğine işaret ediyor. Özellikle düzenlemedeki ‘unutulma hakkı’ ile ilgili hüküm, arşivlerdeki haberlerin kaldırılmasının önünü açıyor. Yani gazetecilerin üstün kamu yararı gözeterek yaptıkları haberler arşivlerden silinebilecek. Örneğin; hükümet ya da bir siyasetçi, hakkındaki yolsuzluk haberlerini geriye dönük olarak kaldırtabilecek, hakkındaki eleştirel bir açıklamayı sildirebilecek. Bunun bir yandan toplumsal hafızayı yok edeceği, diğer yandan ise sansürün ve otosansürün derinleşmesine yol açacağı öngörülüyor.
Ayrıca, kamu adına kamuyu denetleme bilincinde, üstün kamu yararı gözeterek haber yapan gazeteciler, sadece yazdıkları haberlerden değil, yaptıkları sosyal medya paylaşımları üzerinden de yargılanabiliyor. Hatta bazen, yaptıkları sosyal medya paylaşımları da iddianamelere delil olarak ekleniyor ve bu paylaşımlar haklarında istenen cezanın artırımına sebep gösteriliyor. Öyle ki gazeteciler, çalıştıkları kurumların sosyal medya hesaplarından yapılan haber paylaşımları üzerinden bile yargılanabiliyor. Örneğin; gazeteci Onur Emre Yağan genel yayın yönetmeni olduğu dönem çalıştığı kurumun sosyal medyasından yapılan haber paylaşımları gerekçe gösterilerek “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla 8 yıl 9 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılandı.
Konuyla ilgili analizimize buradan ulaşabilirsiniz.
Peki Türkiye’de gazeteci yargılamalarında 2020’nin ilk 7 ayında neler oldu?
Press in Arrest veritabanına göre, Türkiye’de 2020 yılının ilk 7 ayında;
- 11 şehirde görülen 89 davada en az 152 gazeteci yargılandı.
(Bu gazeteciler, 2020’nin ilk 7 ayında en az 1 kez hâkim karşısına çıktı.) - 89 davanın; 18’i tamamlandı, 71’i sürüyor.
- 89 davada yargılanan en az 152 gazetecinin;
o 8’i beraat etti,
o 8’i hapis cezası aldı,
o 1’i para cezası aldı,
o 2’sinin davası düştü,
o 133’ünün ise yargılaması sürüyor.
Yargılamalarda öne çıkan detaylar şu şekilde;
- Kamuoyunda “KCK Basın Davası” olarak bilinen dava 2012’den beri devam ediyor ve savcılık esas hakkındaki mütalaasını bile henüz sunmadı.
- Yargılaması yerel mahkemede süren ve en uzun tutuklu yargılanan (2015’ten beri) gazetecilerden biri olan Mehmet Baransu hakkındaki yargılamalar hala yerel mahkemede devam ediyor.
- ‘RedHack’ isimli hacker grubu, Eylül 2016’da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı ve dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın e-posta hesabını ele geçirdiğini duyurdu. Albayrak’a ait olduğu iddia edilen e-posta içerikleri sosyal medya hesaplarında paylaşıldı. Yapılan paylaşımlar pek çok basın yayın kuruluşu tarafından haberleştirildi. Ancak içeriklerini haberleştiren gazeteciler Tunca Öğreten, Derya Okatan, Eray Sargın, Metin Yoksu ve Ömer Çelik hakkında Haziran 2017’de dava açıldı. Yargılama sürüyor.
- Kamuoyunda “MİT Kumpası Davası” olarak bilinen yargılama başladı. Dava kapsamında yargılananlardan 34 kişiden biri olan gazeteci Mustafa Gökkılıç, Temmuz 2018’den beri tutukluydu. İddianame Mart 2020’de kabul edildi, ilk duruşma Haziran 2020’de görüldü. Ancak, mahkeme, “kamu güvenliği ve milli güvenliği tehlikeye düşürecek hususların ortaya çıkabileceği” iddiasıyla bu ve bundan sonraki duruşmaların kapalı olarak yürütülmesine karar verdi. Ayrıca; bundan sonraki tüm yargılama süreci için yayın yasağı kararı aldı. Yapılacak haberler hakkında da soruşturma açılması kararlaştırıldı.
- Gazeteci Deniz Yücel, 2017’de gözaltına alınmış, bir yıl tutuklu kalmış, hakkındaki iddianame hazırlandıktan sonra Şubat 2018’de serbest bırakılmış ve aynı gün özel bir uçakla Almanya’ya gitmişti. Yücel, Almanya’da yayınlanan Die Welt Gazetesi’nde yazdığı yazılar ve haberler gerekçe gösterilerek açılan davada “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla, 3 yıl 6 aydan 20 yıl 6 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Yargılama tamamlandı. Yücel, “zincirleme şekilde, basın ve yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı.
- Odatv’den Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç, Yeni Yaşam Gazetesi’nden Ferhat Çelik ve Aydın Keser ile Yeniçağ Gazetesi’nden Murat Ağırel, Türkiye’nin Libya’daki operasyonunda yaşamını yitiren MİT görevlisinin cenaze töreni ile ilgili haberler gerekçe gösterilerek Mart 2020’de tutuklandı. Haklarındaki iddianame Nisan 2020’de tamamlandı. Tutuklu 6 gazetecinin yanı sıra yurtdışında yaşayan gazeteci Erk Acarer de yargılamaya dahil edildi. Böylece “MİT Haberleri Davası” kapsamında 7 gazeteci, ‘devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak’ ve ‘MİT kanununa muhalefet’ iddiasıyla 8 yıldan 19 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmaya başladı. Yargılamanın ilk duruşması Haziran 2020’de görüldü ve Aydın Keser, Barış Terkoğlu ve Ferhat Çelik tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Gazeteciler Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in tutukluğu ise sürüyor. Yargılama Eylül 2020’de devam edecek.
- Gazeteci Müyesser Yıldız, 8 Haziran 2020’de, Ankara’daki evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı. Kendisiyle birlikte Tele1 TV’nin Ankara Temsilcisi İsmail Dükel de aynı soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Soruşturmanın “siyasal ve askeri casusluk” suçlamasıyla yürütüldüğü açıklandı. Daha sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu, suçlamayı değiştirerek, Yıldız’ın “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” iddiasıyla tutuklanmasını istedi. Yıldız, 12 Haziran 2020’de, Türkiye’nin Libya’ya yönelik operasyonu ile ilgili iki haberi üzerinden aynı suçlamayla tutuklandı. Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olan Müyesser Yıldız’ın iddianamesi henüz hazırlanmadı.
- Gazeteci Aziz Oruç, hakkındaki yargılamalar nedeniyle 2017’de yurtdışına çıkmış, Kuzey Irak’ta gazeteciliğe devam etmiş, Avrupa’ya gitmek için İran’dan Ermenistan’a geçmiş, ancak burada sınır dışı edilmiş ve Ağrı’da gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Tutuklandığı için yokluğunda süren yargılamalar devam etmeye başladı. Oruç önce, 2017’de açılan dava kapsamında hâkim karşısına çıktı, “zincirleme şekilde, basın ve yayın yoluyla terör örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla 2 yıl 1 ay hapis cezası aldı. Oruç hakkında “silahlı terör örgütü üyesi olmak” ve “zincirleme şekilde, basın ve yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla bir dava daha açıldı. Çalıştığı televizyon kanalının, sosyal medya paylaşımları ve beğenileri ile yaptığı röportajların suçlama konusu yapıldığı iddianamede hakkında 9 yıl 4 ay 15 günden 28 yıl 1 ay 15 güne kadar hapis cezası istendi. İlk duruşması Temmuz 2020’de görülen, tutukluluk halinin devamına karar verilen yargılama Eylül’de devam edecek.
- Nisan 2020’de Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 10 yıllığına aylık 258 TL’ye kiraladığı arazide peyzaj düzenlemesi yaptırdığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin inşaat yapılarını yıktığı” içerikli haber çok tartışıldı. Siyasi iktidara ‘muhalif’ yayın politikası izleyen basın kurumlarında çalışan gazetecilerin evleri, siyasi iktidara ‘yakın’ yayın politikası izleyen basın kurumları tarafından izlendi. Bazı gazetecilerin evlerinin fotoğraflarını gazetelerde yayınlanırken, FOX TV Ana Haber sunucusu Fatih Portakal’ın evi, uzaktan kumandalı uçan kamera (drone) ile gözlendi. “Fahrettin Altun’un ikametgâh adresi ve fotoğrafının paylaşıldığı” gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “terör örgütlerine hedef göstermek” iddiasıyla soruşturma başlattı. Gazeteciler Olcay Büyükbaş Akça, İpek Özbey, Hazal Ocak ve Vedat Arık ifade verdi. Soruşturma sürüyor. Fahrettin Altun ise, avukatları aracılığıyla İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde, yapılan haberlerin ve sosyal medya paylaşımlarının kişilik haklarını ağır şekilde ihlal ettiğini iddia ederek, 250 bin TL’lik manevi tazminat talep etti. Cumhuriyet Gazetesi muhabir Hazal Ocak ile gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü Olcay Büyüktaş Akça hakkında dava açıldı.
- Kamuoyunda “FETÖ Medya Yapılanması Davası” olarak bilinen, 2017’den beri süren, 27’i gazeteci 29 kişi hakkındaki yargılamada Yargıtay kararını verdi. Kararda; gazeteciler Abdullah Kılıç, Cuma Ulus, Hanım Büşra Erdal, Mutlu Çölgeçen, Bayram Kaya, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Davut Aydın, Habip Güler, Halil İbrahim Balta, Hüseyin Aydın, Muhammet Sait Kuloğlu, Mustafa Erkan Acar, Murat Aksoy, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç ve Ufuk Şanlı’ya “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla verilen hapis cezaları onandı. Gazeteciler Ali Akkuş, Ahmet Memiş, Cemal Azmi Kalyoncu, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız’a verilen hapis cezaları bozuldu. Bu isimlerle ilgili verilen cezalarda, “suç vasfında yanılgıya düşüldüğü” belirtildi. Hakkındaki hapis cezası bozulan Atilla Taş’ın ise suçlama konusu yapılan eylemlerinin “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama” suçunu oluşturduğu kaydedildi. Yargıtay’ın hapis cezalarına dair bozma kararı verdiği gazeteciler Ahmet Memiş, Cemal Azmi Kalyoncu, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız Haziran’da tahliye edildi. Yargılama, Yargıtay’ın hapis cezası bozdukları açısından yerel mahkemede yeniden görülecek.
Yargı adli tatile girdi
“Basın özgürlüğüne” ve gazetecilere yönelik baskı, sadece yasal düzenlemeler ve yargılamalarla yapılmıyor, bürokratik olarak da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Basın İlan Kurumu (BİK) eliyle sistematikleştiriliyor.
RTÜK’ün görsel basına program durdurma, üst sınırdan para cezası yaptırımlarıyla; BİK’in gazetelere ilan kesme cezalarıyla iktidara muhalif yayın yapan Fox TV, Tele 1 TV, Halk TV, BirGün Gazetesi, Evrensel Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi gibi medya kuruluşları bir de ekonomik olarak sıkıştırılıyor. Bu kurumlarda çalışan gazeteciler yargı kıskacında, kurumları da bürokrasinin kıskacında dizginlenmeye çalışılıyor.
Ve yargı temmuz ayında adli tatile girdi…
Yargıda ‘toplu izin kullanımı’ anlamına gelen adli tatil, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 102. maddesi uyarınca; “Adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar.”
Bu kapsamda eylül ayına kadar, görevli nöbetçi mahkemelerce yalnızca tutuklu ve acil olan davalar görülecek.
Adli tatil başladı ancak Press in Arrest veritabanına göre bugün itibariyle;
- En az 65 gazeteci tutuklu veya hükümlü olarak hapiste!
- En az 251 gazeteci tutuklu, tutuksuz veya yokluğunda yargılanıyor!
(Verilere; “Medya çalışanı” olarak ifade edilen reklamcı, imtiyaz sahibi, grafiker, dağıtımcı gibi görevleri olanlar dahil edilmemiştir.)
“Basın özgürlüğü” ve “gazeteci yargılamaları” açısından temmuz ayında;
En az 9 gazeteci gözaltına alındı, ifadeye çağrıldı; hakkında soruşturma başlatıldı ve/veya suç duyurusunda bulunuldu!
- Baroların mevcut yapısını değiştirerek ‘çoklu baro’ sistemini öngören yasal düzenlemenin TBMM’deki görüşmeleri sürerken, meclise alınmayan baro başkanları meclis kapısında oturma eylemi yaptı. Haber takibi için meclis kapısına giden Artı TV Ankara Temsilcisi gazeteci Sibel Hürtaş, polisler tarafından eylem alanına alınmadı. Gazeteci olduğunu ve haber takibi için orada bulunduğunu söyleyen Hürtaş, gözaltına alındı. Hürtaş, sosyal medya hesabından gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını duyurdu. Emniyet Genel Müdürlüğü konuyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada sosyal mesafe kuralına uyması konusunda uyarıldığı, uyarılarına rağmen sosyal mesafe kuralını ihlal ettiği, ceza yazılmak üzere kendisinden kimliği talep edildiği ve kimliğini vermemek için direndiği için gözaltına alındığı ifade edildi. Emniyet açıklamasında ayrıca “Gazeteci hakkında ‘Görevi Yaptırmamak İçin Direnme’ suçundan adli işlem, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na muhalefet ‘Sosyal Mesafe İzolasyon Kurallarına Uymamaktan’ dolayı idari işlem uygulanmıştır. Polisimiz tarafından gözaltında bulunduğu süre zarfında iddia edildiği gibi kendisine herhangi bir kötü muamelede bulunulmamıştır. Şahsın sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı isnatlar tamamen asılsız ve iftiradır” denildi. Sibel Hürtaş, yaklaşık 6 saat süren ifade işleminin ardından serbest bırakıldı.
- Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin hakkında, 20 Eylül 2019 tarihli “Yargıda halen 2221 hâkim ve savcı ya FETÖ’cü ya da FETÖ destekçisi” başlıklı emekli Askeri Hâkim Ahmet Zeki Üçok ile yaptığı söyleşi üzerinden soruşturma başlatıldı. Erkin, soruşturma kapsamında “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla ifade verdi.
- Meclis Başkanlığı, Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil hakkında “Baroların ne işi var Tbmm’de…” başlıklı yazısı üzerinden “TBMM’yi alenen aşağılama”, “hakaret” ile “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” iddiasıyla soruşturma başlatılması talebiyle suç duyurusunda bulundu.
- Artı Gerçek haber sitesi yazarı Nurcan Kaya, hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla soruşturma başlatıldığını duyurdu.
- Manisa’da yayın yapan ‘Manisa Son Haber’ isimli internet sitesinin imtiyaz sahibi Mustafa Temiz, “çekmediği fotoğraf yüzünden ‘bu haberi yapabilir’ iddiasıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeye çağrıldığını” duyurdu.
- Gazeteci Onur Emre Yağan, 2017 yılında yaptığı bazı sosyal medya paylaşımları üzerinden başlatılan soruşturma kapsamında “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla ifade verdi.
- Gazeteci Emel Armutçu, sosyal medya hesabından, hakkındaki soruşturma kapsamında ifade vermeye çağrıldığını ve 5 yıl önce yaptığı sosyal medya paylaşımları üzerinden ifade verdiğini duyurdu.
- Sözcü Gazetesi muhabiri Can Özçelik, “İşte ‘FETÖ Borsası’ iddiasına konu olan köşk” başlıklı haberi gerekçe gösterilerek başlatılan soruşturma kapsamında ifade verdi.
- Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü ve sadece kadın gazetecilerin çalıştığı Jinnews haber ajansının editörü Ayşe Güney, Diyarbakır’da evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı. Toplamda 26 kadının gözaltına alındığı operasyonun ardından gazeteci Ayşe Güney adli kontrol tedbiri ile serbest bırakıldı.
3 gazeteci beraat etti!
- “Fuat Avni” isimli sosyal medya hesabından yapılan paylaşımları haberleştirdiği gerekçesiyle, “silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, bilerek ve isteyerek yardım etmek” iddiasıyla, 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan gazeteci Doğan Akın, yargılamanın üçüncü duruşmasında beraat etti.
(“Fuat Avni” isimli hesap; “Fetullah Gülen cemaati” ile Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri arasındaki ayrışmanın görünür olmaya başladığı dönem yaptığı paylaşımlarla gündemi belirlemişti.) - Genel yayın yönetmeni olduğu dönemde İleri Haber internet haber sitesinin sosyal medya hesaplarında paylaşılan haberler gerekçesiyle, “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 3 aydan 8 yıl 9 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanan gazeteci Onur Emre Yağan, yargılamanın dördüncü duruşmasında beraat etti.
- Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın kendisinin ve çocuklarının servetindeki artışı sorguladığı yazıları gerekçesiyle, Binali Yıldırım’ın şikâyeti üzerine açılan davada, “zincirleme şekilde kamu görevlisine alenen hakaret etmek” iddiasıyla bir yıl beş ay 15 günden dört yıl bir aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanan gazeteci Mehmet Yakup Yılmaz, yargılamanın üçüncü duruşmasında beraat etti. Binali Yıldırım; avukatı aracılığıyla mahkemeye gönderdiği dilekçede, şikayetinden ve tazminat talebinden vazgeçtiğini bildirdi.
Yazdıkları haberler ve yazılar üzerinden açılan davalarda, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılanan 3 gazeteci de “suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat etti.
En az 4 gazeteci hakkında dava açıldı!
- Türkiye – Yunanistan sınırındaki Edirne’de mülteci geçişlerini haberleştirirken 28 Şubat 2020 günü gözaltına alınan ve 6 Mart 2020’de “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklanan gazeteci İsmail Yıldız (Rawin Sterk) hakkındaki iddianame tamamlandı. Tutukluluğunun neredeyse beşinci ayında savcılık tarafından tamamlanıp İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamede; Yıldız, “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” ile suçlanıyor. Hakkında, 8 yıl 9 aydan 23 yıl 9 aya kadar hapis cezası isteniyor. Yargılama, 2 Eylül 2020’de görülecek ilk duruşma ile başlayacak.
- Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 10 yıllığına aylık 258 TL’ye kiraladığı arazide peyzaj düzenlemesi yaptırdığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin inşaat yapılarını yıktığı” içerikli haberler üzerinden Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Hazal Ocak ve gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü Olcay Büyüktaş Akça hakkında dava açıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, avukatları aracılığıyla İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde, yapılan haberlerin ve sosyal medya paylaşımlarının kişilik haklarını ağır şekilde ihlal ettiğini iddia etti. Cumhuriyet Gazetesi’nde 14 Nisan’da yayınlanan “Boğazda Kaçak Var” haberi nedeniyle 150 bin TL, 15 Nisan’da yayınlanan, “CHP: Dolandırıcılık” başlıklı haber nedeniyle 50 bin TL ve 29 Nisan’da yayımlanan “Suçumuz suçu ifşa suçumuz kaçağa suçüstü yapmak” başlıklı haber nedeniyle de 50 bin TL olmak üzere toplamda 250 bin TL’lik manevi tazminat talep etti. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ilgili haberde “Altun’un ikametgâh adresi ve fotoğrafının paylaşıldığı” gerekçesiyle, “terör örgütlerine hedef göstermek” iddiasıyla soruşturma başlatmış; gazeteciler Olcay Büyükbaş Akça, İpek Özbey, Hazal Ocak ve Vedat Arık soruşturma kapsamında Nisan ayında ifade vermişti. Bu soruşturma da sürüyor.
- Gazeteci Hakan Aygün’ün yargılandığı davanın 14 Temmuz günü görülen ikinci duruşmasında, Aygün hakkında, “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak” iddiasıyla bir iddianame daha hazırlandığı ortaya çıktı. İddianamenin süren yargılamasıyla birleştirilmesine karar verildi.
1 gazeteciye hapis cezası!
- Almanya’da yayınlanan Die Welt Gazetesi’nde yazdığı yazılar ve haberler gerekçe gösterilerek açılan davada, “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla, 3 yıl 6 aydan 20 yıl 6 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanan gazeteci Deniz Yücel’in yargılaması tamamlandı. “PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmakla” suçlanan Yücel, “zincirleme şekilde, basın ve yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı. “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarından ise beraat etti. Yücel’in ayrıca, bu yargılama kapsamında yaptığı savunmada Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde tanımlanan suçları işlediği iddia edildi. Yücel hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, devletin yargı organlarını ve devletin emniyet teşkilatını aşağılama” suçlamasıyla suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi. Yücel’in 6 Kasım 2016 tarihli yazısında “Darbeci” başlığının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın arkasında Türkiye bayrağı olan fotoğrafının üzerine basılmasını gerekçe gösterilerek, Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi uyarınca “Cumhurbaşkanına hakaret etmek” suçlamasıyla da suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi.
4 gazetecinin beraat ettiği dosya Yargıtay’da bozuldu!
“Süleyman Şah Türbesi” ile bir toplantıda bazı üst düzey bürokratlara ait olduğu iddia edilen ses kayıtları ortaya çıkmış, Aydınlık ve Cumhuriyet gazeteleri ise bu ses kaydını internet sitelerinde yayınlamışlardı. Cumhuriyet Gazetesi’nin o dönemki genel yayın yönetmeni İbrahim Yıldız ve sorumlu yazı işleri müdürü Aykut Küçükkaya ile Aydınlık Gazetesi’nin o dönemki genel yayın yönetmeni Mustafa İlker Yücel ve sorumlu yazı işleri müdürü Murat Şimşek hakkında Aralık 2015’te “devletin güvenliğine ve siyasal yararına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama” iddiasıyla dava açılmıştı. Yerel mahkeme gazeteciler hakkında beraat kararı vermişti. Ancak karar Yargıtay’a taşındı ve Yargıtay beraat kararını bozarak yeniden yargılama kararı verdi. Dosya İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden başladı. Ancak gazeteciler davaya katılmadı. Mahkeme, gazetecilerin ikinci duruşmaya zorla getirilmesine karar vererek, yargılamayı 10 Aralık 2020’ye erteledi.
Temmuz ayında; Türkiye’nin 8 şehrinde görülen 21 basın davasında, en az 46 gazeteci, toplamda 1 kez ağırlaştırılmış müebbet, 2 kez müebbet ile en az 411 yıldan 841 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandı!
Arzu Demir, Ayşe Oyman, Çağdaş Kaplan, Çağdaş Ulus, Ertuş Bozkurt, Evrim Kepenek, Fatma Koçak, Hüseyin Deniz, İsmail Yıldız (Rawin Sterk), Kenan Kırkaya, Mazlum Özdemir, Mehmet Emin Yıldırım, Murat Eroğlu, Nevin Erdemir, Nilgün Yıldız, Nurettin Fırat, Oktay Candemir, Ömer Çelik, Sibel Güler, Ramazan Pekgöz, Sadık Topaloğlu, Semih Alankuş, Sibel Güneş Ünsal, Turabi Kişin, Yüksel Genç, Zeynep Kuray, Ziya Çiçekçi, Zuhal Tekiner, Doğan Akın, Alican Uludağ, Duygu Güvenç, İsmail Cem Şimşek, Ruken Demir, Can Dündar, Ayhan Bilgen, Yetkin Yıldız, Onur Emre Yağan, Hakan Aygün, Mehmet Dursun, Meşale Tolu, Kibriye Evren, Mehmet Y. Yılmaz, Deniz Yücel, Mehmet Baransu, Murat Şevki Çoban, Aziz Oruç.
(Temmuz ayında; gazeteci Oktay Candemir, yargılandığı davalar kapsamında, birden fazla kez hâkim karşısındaydı.)