Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç tutuklandı.
İki isme de isnat edilen suçlama, MİT şehidimizle ilgili yayımladığımız haberle ilgiliydi.
Peki, o haber nasıl yapılmıştı?
Gazeteci Hülya Kılınç, savcılıkta verdiği ifadede ve mahkemede yaptığı savunmasında, söz konusu haberin nasıl yapıldığını anlattı.
Savcılık ifadesinde, şehidi sosyal medyada, bir muhtarın paylaşımıyla gördüğünü aktaran Kılınç, şehidin asker olabileceğini düşünerek araştırma yaptığını, daha fazla bilgiye ulaşabilmek için de şehidin defnedildiği köye gittiğini belirtti. “Ben köyde ailesi ile görüştüğümde şehit olan kişinin MİT mensubu olduğu ile bir bilgim bulunmamaktaydı” diyen Kılınç, “Sonra medyada Ümit Özdağ tarafından şehit olan kişilerin MİT mensubu olduğunu ve açık kimlik bilgilerinde Ümit Özdağ tarafından açıkça dile getirildiğini gördüm. Hatta YeniÇağ gazetesi başta olmak üzere çeşitli haber siteleri ve çeşitli sosyal medyada sitelerinde paylaşıldı. Benim açımdan şehit olması önemliydi, mensup olduğu kurumların bir önemi yoktu” diye belirtti.
Hülya Kılınç, ifadesinde, şehidin hiçbir kimlik bilgisini paylaşmadığının altını çizerken, “Şehidin ailesinin can güvenliğini tehlikeye düşürmek gibi bir kastım kesinlikle olmadı. Zira yapmış olduğum haberde, sosyal medyada şehidin tüm kimlik bilgileri paylaşılırken, ben sadece ismini ve fotoğrafını paylaştım. Köylerinin adını, babasının annesinin adını dahi yazmadım. Yine görmüş olduğum muhtarı dahi ismini herhangi bir şekilde köyün adının açığa çıkmaması için haberimde geçirmedim” dedi.
Hülya Kılınç, savcılık ifadesinde şunları söyledi:
“Ben sosyal medyayı aktif olarak kullanmaktayım. Son süreçte gelen şehit haberlerinde Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde ‘Manisa ilinde bir muhtarın Libya şehidimizin cenazesi şu tarihte kaldırılacaktır, gelip uğurlamanızı dilerim’ şeklinde paylaşımını gördüm. Ancak benim görme tarihim, cenazeden önce mi, sonra mı olduğunu net hatırlamıyorum. Bu paylaşım sonrasında sosyal medyada çeşitli fotoğraflar gördüm. Ben de bunun haber değeri olduğunu düşünerek ve bu şahısların asker olabileceğini değerlendirdiğimden dolayı araştırma yaptım. Bu araştırmamda yine sosyal medya içerisinde oldu. Ayrıca Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde muhtar olarak hatırladığım kişinin paylaşım neticesinde şehit olan kişi hakkında daha fazla bilgi edinebilmek amacıyla şehidin defnedildiği köye gittim. Buradaki amacım hem köydeki insanlardan hem de ailesi ile görüşerek haberi genişletmekti. Ailesiyle de görüşmek istedim, ancak kendileri bana açıklama yapmak istemediler. Ben de başsağlığı dileyip yanlarından ayrıldım. Tam olarak aileyle görüşmem şu şekilde gerçekleşti: Annesinin yanından ayrıldıktan sonra şehidin babasının bir okulda hademe olarak çalıştığını öğrendim ve okula geçtim. Burada kendisine rica etmem üzere okulun dışında kendisi ile biraz sohbet ettim. Burada sohbet ederken babasına çocuğunuz binbaşıymış, çok genç yaşta binbaşı olmuş şeklinde bir söylemim oldu. Kendisi bana bu konularda yani şartlarda yetiştiğini, ne zaman askere gittiğini, askerden sonra bir sınava girdiğini ve sınavı kazandığını, ancak nasıl ve ne tür bir sınav olduğundan bilgisi olmadığını belirtti. Yapmış olduğum haberdeki fotoğrafları sosyal medyadan edindim. Mezarlıktaki fotoğrafları ben kendim çektim. Ben köyde ailesi ile görüştüğümde şehit olan kişinin MİT mensubu olduğu ile bir bilgim bulunmamaktaydı. Sonra medyada Ümit Özdağ tarafından şehit olan kişilerin MİT mensubu olduğunu ve açık kimlik bilgilerinde Ümit Özdağ tarafından açıkça dile getirildiğini gördüm. Hatta Yeni Çağ gazetesi başta olmak üzere çeşitli haber siteleri ve çeşitli sosyal medyada sitelerinde paylaşıldı. Benim açımdan şehit olması önemliydi, mensup olduğu kurumların bir önemi yoktu. Daha önce de çalışmış olduğum yerel gazetede tüm sayfayı kapatıp, manşet yapıyordu. Şehit olan kişinin bağlı bulunduğu kurumdan kaynaklı herhangi bir özel ilgim bulunmamaktaydı.
Yapmış olduğum haber değeri gördüğüm için bizzat ben kendim hazırladım. Daha öncesinde de Odatv’ye bu şekilde haberler hazırladığımda da yine Barış Pehlivan ile iletişim kuruyordum. Bu haberi de kendisi ile paylaştım. Onlar da haber değeri gördüklerinden dolayı bu haberi yayınladılar. Benden bu haberin yapılmasını herhangi bir kimse talep etmedi. Barış Pehlivan ile gazeteci olmamızdan kaynaklı eskiye dayalı bir tanışıklığımız mevcuttur.
Haberi yaparken MİT mensubu olduklarını Ümit Özdağ’ın açıklamasından sonra sosyal medyada da yayılmasından kaynaklı olarak bu haberi yaptım. Şehidin ailesinin can güvenliğini tehlikeye düşürmek gibi bir kastım kesinlikle olmadı. Zira yapmış olduğum haberde, sosyal medyada şehidin tüm kimlik bilgileri paylaşılırken, ben sadece ismini ve fotoğrafını paylaştım. Köylerinin adını, babasının annesinin adını dahi yazmadım. Yine görmüş olduğum muhtarı dahi ismini herhangi bir şekilde köyün adının açığa çıkmaması için haberimde geçirmedim. Tüm bu hususlar da göz önüne alındığında kesinlikle şehidin ailesinin can güvenliğini tehlikeye düşürmek gibi bir harekette bulunmadım. Böyle bir kastım da bulunmamaktadır.”
“BİR SAKINCA GÖRMEDİM”
Hülya Kılınç, mahkeme ifadesinde de, 20 yıllık gazeteci olduğunun altını çizerken, “MİT mensubu olan şehidin haberinin yapılmasında gizlilik esasına uyulması ile ilgili olarak beyan etmek istiyorum ki, cenazeye; vatandaşların ve devlet mensuplarının da katıldığını öğrendiğim için basına aktarılmasında bir sakınca görmedim” diye belirtti.
Hülya Kılınç, mahkemede yaptığı savunmada şunları söyledi:
“Ben atılı suçlama ile ilgili savcılıkta alınan ifadelerimi mahkemenizde savunma olarak aynen tekrar ediyorum, üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Bahse konu haber içeriğine dair tarafıma okunan savcılık üst yazısında açıklanan suç unsurlarını kabul etmiyorum, ben gazetecilik yapmaktayım. Libya’da meydana gelen olayda, şehit haberi olarak haber yaptım, bahse konu haber içeriğinde yayınlanan görüntü içeriklerini sosyal medyadan buldum. Bu görüntüleri cenaze töreninde ben çekmedim, bu hususu kabul etmiyorum. Haber şehit haberidir, ancak şehidin MİT mensubu olduğunu sonradan fark ettim. MİT mensubunun ailesi ile ben görüştüm ve görüşmek istemediklerini beyan ettiklerini de haber içeriğinde bahsettim. Atılı suçu kabul etmiyorum, suç işleme kastı ile hareket etmedim, serbest bırakılmamı talep ediyorum.
20 yıllık gazeteciyim, MİT mensubu olan şehidin haberinin yapılmasında gizlilik esasına uyulması ile ilgili olarak beyan etmek istiyorum ki, cenazeye; vatandaşların ve devlet mensuplarının da katıldığını öğrendiğim için basına aktarılmasında bir sakınca görmedim. Ben bu haberi Barış Pehlivan’a gönderdim, kendisini 2 yıldır tanıyorum, Barış Terkoğlu’nu tanımam, kendisi ile telefonda dahi görüşmüşlüğümüz yoktur.
MİT şehidinin ailesinin benimle görüşmek istemediğini evet beyan ettim, açıklama yapmak istemiyoruz, dediler, ben de saygı gösterdim. Ancak bu haberin yayınlanmasında suç teşkil edecek bir husus görmedim, olayı, şehit kısmından haberleştirmek istedim. Çalıştığım gazetelere de şehit haberleri yaptık ve konulara geniş yer veriyorduk. Bu durumun atılı suçun unsurlarını oluşturduğunu düşünmüyorum.
Sadece mezarlıktaki resmi ben çektim, ancak diğer resimleri sosyal medyadan temin ettim.
Şehidin doğum ve ölüm yılını gösteren ve üst tarafında isminin ve soyisminin baş harflerinin olduğu resmi sosyal medyadan buldum.
Şehidin cenazesinde çekilen resmi ben çekmedim. Çelenk resmini de bu resmi de sosyal medyadan buldum. Ben sadece mezarlık resmini çektim.
Tören, 19.02.2020 tarihinde yapıldı. Haber yapılması için bir süre geçmiştir. Muhtarın paylaşımını o günlerde fark ettim, habere dair bilgi edinmek için bekledim, habere bilgi edinin haberi paylaştım.”
Kaynak: ODA TV