Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, 27 Temmuz 2016’dan beri tutuklu. Tamı tamına 652 gündür Silivri Cezaevi’nde. Bugün son kez hakim karşısına çıkması, mahkemenin hükmünü açıklaması bekleniyor. Mahkemeden öncesi yazdığı mektupta; “Boğazımı kesen bıçağı yalamayacağım. Zalimden af dilemeyeceğim. Siyasetin memurlarına ‘n’oolur beni tahliye edin’ diye yalvarmayacağım.” Diyerek her türlü karara hazırlıklı olduğunu açıkça belirtti. “Bu zindanda beni öldürebilirler ama asla utandıramazlar.” Yazarak da, cezaevinde ölmeyi bile göze aldığını ifade etti.
Aslında Alkan, ilk gözaltına alındığı gün, polis otobüsünde tebessüm ederken objektiflere yakalandığı zamandan bugüne, tüm tutukluluk sürecinde tavrını hiç değiştirmedi. Kendine has üslubuyla, keskin sözleriyle yaşanan hukuk garabetini gözler önüne serdi. Duruşmalarda ve cezaevinden gönderdiği mesajlarda kimi zaman “Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.” Şeklinde sitemlerini iletti, kimi zaman da; “Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.” Diyerek 15 Temmuz’dan itibaren yaşanan bütün süreci bir cümleyle özetleyiverdi.
İşte Alkan’ın Zaman Davası’nın başından sonuna kadar yaptığı savunmalardan ve gönderdiği mesajlardan dikkat çeken bölümler;
18 EYLÜL 2017 İLK SAVUNMA;
NUH TUFANININ AZMETTİRİCİSİ!
Bu iddianameye göre, savcı beni Nuh tufanının azmettiricisi ve propagandisti olarak da suçlayabilirdi. Yolsuzluğu eleştirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamak oluyor?
Zaman gazetesinde yazdığım süre içerisinde FETÖ terör örgütü denen şeyin varlığına, faaliyetine şahit olmadım.
8 ARALIK 2017 İKİNCİ SAVUNMA;
Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor. Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım. İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.
KAFAYI OYNATMAMI BEKLEYEN DEVLETİME KÜSKÜNÜM
Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum. Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum. Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.
AİHM TAZMİNAT VERECEK DİYORLAR, NE YAPAYIM BEN TAZMİNATI?
Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı? Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.
SANKİ SALONUN ÜSTÜNDE BÜYÜK AĞABEYİN TEHDİTKAR BAKIŞLARI GEZİYOR
Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebâlini başkalarına yıktı. Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız. Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim. Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek. Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.
SANIK SIRASINDA OTURMAK DAHA EVLA
Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
5 NİSAN 2018 ÜÇÜNCÜ SAVUNMA
BAŞINIZI YERE EĞMEYİN
Şahin Alpay hakkındaki Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında tespit edilen hak ihlallerinin yargılama mahkemesince görmezden gelindiğini belirterek: “Anayasa Mahkemesi kararı aileme, ‘Başınızı yere eğmeyin; babanız, eşiniz, kardeşiniz, 65 yaşında, sırf birilerinin keyfi için içeride’ diyor. Yüksek Mahkeme kararının bana ve arkadaşlarıma re’sen kullanılmasını talep ediyorum.
SADECE YAZI YAZDIM
Ben sadece yazı yazdım. Anayasa’yı ihlal ettiğime dair başka bir kanıt gösterin. Görüşlerimi hiç değiştirmedim.
BİZİ MAJESTELERİNİN HUKUKU YARGILIYOR
Cezaevlerindeki tutuklu gazetecilerle görüşen avukat Mehmet Ali Başaran, 5 Mayıs’ta izlenimlerini yazdı. Başaran, Alkan’la ilgili şu notları tuttuğunu belirtti;
Derin bir kararlılık ve vakarlı bir hüzün var yüzünde. Kısa sürdü görüşmemiz. Ayrılırken şöyle bir cümle kullandı, yazmam için: “Bizi majestelerinin hukuku yargılıyor.”
DURUŞMA ÖNCESİ YAZDIĞI SON MEKTUP
Alkan, duruşma öncesi “hür ve demokrat vicdanlara hitaben” açık bir mektup yayınladı;
Bütün dünyada ‘fikir suçu’ tarihe gömüldü. Verem gibi, sıtma gibi, çiçek hastalığı gibi ortadan kalktı; Ne yazık ki ülkemde hortlatılıyor yeniden…
Fikir beyanının karşılığı ağırlaştırılmış müebbet hapis, yani idam. Lehimizde AYM ve AİHM’ nin ‘emsal-pilot’ niteliğinde üç önemli kararı var fakat mahkeme uygulamıyor ve direniyor.
Türkiye’de hukuk devleti 2014’de rafa kaldırıldı, yerine kaba-saba da olsa bir ‘kanun devlet’i geldi. 15 Temmuz’dan sonra ise sadece ‘keyfi hukuk’ yani ‘His majesty’s law’ egemendir.
İKTİDARDAN ÖZÜR DİLEMEYECEĞİM
Yazdıklarımla ve fikri duruşumla gurur duyuyorum. Yazdıklarımdan dolayı kesinlikle pişman değilim. İktidardan özür dilemedim ve dilemeyeceğim.
Öyle bir mahkeme yargılıyor ki beni, delil veya savunma yerine Hazreti Musa gibi Tur dağından kucağımda ilahi 10 Emir’i getirsem bile aldırış etmeyecekler. Hazreti Cebrail nüzul etse, onu da tutuklamaya kalkışabilirler…
MAHKEMEYİ ETKİLEYECEK MERCİİE SESLENMEYİ ZÜL SAYIYORUM
Mahkemeyi etkileyecek kaynağı biliyorum, ama o merciie seslenmeyi de ilk duruşmadan beri zül saydım, zül sayıyorum.
Onun lütfuyla zindandan çıkmaktansa, onun zulmüyle hapis yatmayı tercih ediyorum. Benim için şereftir, iftihar kaynağıdır.
Bana ağır müebbet verebilirler ama hukuken mahkum ve daha önemlisi mahcub edemezler. Hapiste tutabilirler ama inandırıcı bir suç isnad edemezler.
Bu zindanda beni öldürebilirler ama asla utandıramazlar.
KALEMİN HAKKINI VERDİM
Suç delili diye ortaya konulan şeyleri ben gururla sahipleniyorum. Evet, ben Zaman gazetesinde yazdım; evet, savcının suç delili diye üç yıl aradan sonra dosyaya iliştirdiği yazıları ben yazdım. Hiç pişman değilim. Kalemimin hakkını verdim; yolsuzluğu alkışlamadım, hırsızlığı çikolataya bulayıp hazmetmedim, zalimlere yağ çekmedim, görmezden gelmedim…
Evet, ben Ahmet Turan Alkan; Zaman yazarıyım, muhalifim. Evet, vaktiyle iktidarın canını sıktım, hâlâ da başını ağrıtıyorum anladığıma göre…
ZALİMDEN AF DİLEMİYECEĞİM
Boğazımı kesen bıçağı yalamayacağım. Zalimden af dilemeyeceğim. Siyasetin memurlarına ‘n’oolur beni tahliye edin’ diye yalvarmayacağım.
Hürriyete, temel insan haklarına ve demokrasiye inanan vicdanlara hitab ediyorum. Beni ve bizleri yakından tanımadığınız halde, haklı mücadelemizde yanımızda durup desteklediğiniz için kendim ve ailem adına sizlere çok teşekkür ediyorum.
Cezaevinde aynadan çizilmiş otoportre. ‘Silivri, 6 Şubat Salı, Saat: 14:40, Ahmet Turan Alkan’dan bilcümle sevdiklerine..’