Türkiye’de gözaltına alınan ve uzun süre gözaltında tutulan gazeteci Deniz Yücel’in babası Ziya Yücel vefat etti.
Önceki gün Almanya’nın Flörsheim kentinde yapılan cenaze töreniyle toprağa verilen Yücel’le ilgili gazeteci Gürsel Köksal, egazete.de adlı haber portalında bir yazı yayımladı.
Cenaze töreninde Deniz Yücel’in babasıyla ilgili, “Ziya abi, kendisine “Sen de mutlaka kitap yazmalısın. Neden yazmıyorsun?” sözleriyle gelenlere ‘Kitap yazan çok, okuyan yok’ yanıtını” verdiği hatırayı paylaşan Köksal, şunları yazdı:
“O okuyan, okumayı ciddiye alanlardandı…
Bunu cenazesinde oğlu Gazeteci Deniz Yücel’den dinledik…
Ziya Yücel, küçük yaşlardan itibaren hayatı boyunca fiziksel emeğiyle çalışmak zorunda olan bir emekçiydi. Ama hayatının her anında kitaplara, okumaya da yeterince zaman ayıran bir emekçi. Fabrikada çalışırken verilen molalarda çantasından Goethe’nin Faust’unu çıkarıp okuyan bir işçiydi. Okuyan, yorumlayan, tartışan, paylaşan, çevresini de okumaya teşvik eden bir “işçi aydını”…
Onu tanıyan herkesin vurguladığı gibi, aydın bir işçiydi. Bir işçi aydınıydı…
İşçi olmaktan hep duyan bir işçi…
Bir süredir mücadele ettiği hastalığına yenik düşerek yaşamını yitiren Ziya Yücel, vasiyeti üzerine kendisine ikinci vatan edindiği Flörsheim’da toprağa verildi.
Cenaze törenine, mezarı başına ve aynı gün Frankfurt Halkevi’nde düzenlenen anma etkinliğine eşi, çocukları ve torunları başta olmak üzere sevenlerinden oluşan büyük bir kalabalık katıldı.
İş ve mücadele arkadaşları, oğlu, yaşadığı kentin belediye başkanı ve Türkiye’den gelen yeğeni, onu değişik yönleriyle anlattılar. Sevdiği şiirler okundu, sevdiği müzik parçaları çalındı, sevdiği şarkılar, türküler söylendi.
Gelini Dilek Mayatürk ve oğlu Deniz Yücel, Ziya Abi’nin ardından Halkevi’nde gerçekleştirilen anma toplantısında
Nazım Hikmet’in şiiri “Yaşamaya Dair”i birlikte Türkçe ve Almanca seslendirdiler…
OĞLU SERBEST KALDIĞINDA O HASTANEDEYDİ
Böylece onun göçlerle dolu yaşamına ve renkli kişiliğine ilişkin yeni şeyler de öğrendik…
1942’de Makedonya’nın Köprülü kentine bağlı Kişina köyünde dünyaya gelmiş, 12 yaşındayken ailesiyle Makedonya’dan Türkiye’ye, İstanbul’a göçmüşlerdi.
İlkokuldan sonra çalışmaya başlamış. İstanbul’da yaşadığı yıllarda değişik işler yapmış bu arada bu arada Türkiye İşçi Partili olmuştu.
28 yaşındayken de Almanya’ya göç etmişti… Önce Bremen’e gelmiş, iki yıl sonra, 1972 yılında Flörsheim’a taşınmıştı.
Törende ve anma toplantısında söz alanlar arasında çalıştığı fabrikadan, kaldığı “haym”dan arkadaşları da vardı. Başından beri diğer tipik göçmen işçilerden farklı, sosyal ve siyasal konulara duyarlı, okuyan bir insan olduğunu vurguladılar hep. Çeşitli konularda bilmedikleri, özellikle siyaset ve din, siyaset ve din tarihi konularında takıldıkları hemen telefona sarılıp, yanıtı onda aradıklarını anlattılar.
Ziya Yücel, Flörsheim’i ikinci vatan edinmişti. Eşi, taa Makedonya’dan çocukluk arkadaşı Esma’yla hayatının sonuna kadar burada yaşadı. Çocukları Deniz ve İlkay, torunları burada dünyaya geldi…
Sendikal mücadelenin içinde oldu, bulunduğu kentteki Türk işçi derneğinin kurucuları arasında yer aldı. Frankfurt Türk Halkevi’nin aktif üyesiydi, yönetiminde de yer aldı, çalışmalarını destekledi.
Halkevi üyelerinin, dostlarının “Ziya Abisi” oldu.
Bu satırların yazarı da oradaki tartışmalı toplantılardan ya da sohbetlerden tanıştığı Ziya Abi’nin siyaset, edebiyat, tarih ve başka birçok konudaki derin bilgisinin tanıklarındandır.
Ziya Yücel’in yaşamının son yılı büyük zorluklar içinde geçti. Sonunda yenildiği ağır bir hastalıkla mücadele etmek zorundaydı. Ama daha da zoru oğlu Deniz’in Türkiye’de, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağır suçlamalarıyla tutuklanması ve hakkında dava bile açılmadan Silivri Cezaevi’ne atılmasıydı. İlk başlarda Türkiye’ye gidip, cezaevindeki oğluna yakın olmaya çalıştı, fırsat buldukça onu ziyaret etti. Ancak birkaç ay sonra tedavi için Almanya’ya döndü ve ondan sonra da hastalığı giderek ağırlaştığı için yeniden Türkiye’ye gidemedi…
Oğlu Silivri’de uzun yıllar hapis cezası tehdidi altındayken o da Frankfurt’ta ağır bir tedavi sürecindeydi. Durumu giderek kötüleşiyordu. Deniz Yücel için Flörsheim’daki dayanışma etkinlikleri evlerinden 3-5 dakikalık uzaklıktaki meydanda gerçekleştiriliyordu, ancak oraya bile gidecek hali olmuyordu.
Ama onu bekledi.
Sonunda oğlunun özgürlüğüne kavuştuğunu da gördü.
O hastanedeyden Deniz Yücel serbest bırakıldı ve Almanya’ya döndü.
Ondan sonraki dönemi birlikte geçirdiler. Sonuna kadar.
Ziya Yücel, 5 Haziran Salı günü son nefesini verdi, üç gün sonra da toprağa verildi.
Geride sevdiklerini, kitaplarını ve onları okurken aldığı notlarını bırakarak bu dünyadan da göçtü, gitti…
“(…) Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.(…)”
Nazım Hikmet, Yaşamaya Dair, 1947-48″