Doğan Medya Grubu’ndaki Hürriyet gazetesi ile CNN Türk ve Kanal D televizyonlarının Demirören Holding’e satış ve devrinin resmen tamamlanmasından yaklaşık bir hafta sonra söz konusu yayın organlarında özellikle yönetici kadrosu ve ekran önündeki birçok ismin işine son verildi. CNN Türk ve Kanal D’de son birkaç gün içinde 50’yi aşkın gazeteci ile yollar ayrıldı.
Satış sürecinde Hürriyet gazetesi, hurriyet.com.tr, CNN Türk ve Kanal D Haber’in en üst düzey yayın sorumlularının yerine yeni isimler getirilirken, bazı gazetecilerin televizyondaki programlarına son verildi. Ancak bu isimlerin gazetedeki diğer görevlerine devam ettiği görüldü.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş’a göre, tasfiye sürecinde önceliğin ekran önündeki isimlere verilmesinin nedeni, televizyon kanallarının kitlelere daha hızlı ulaşması. DW Türkçe’ye konuşan Durmuş, “Şu anda aldığı gruptaki herkese yönelik topyekûn bir girişim başlatması daha fazla tepki çekeceği için önce hızla insanlara ulaşım aracı olan televizyonda bu düzenlemelere başladı” diyor. Ancak Demirören yönetiminin benzer bir adımı yazılı basın konusunda da atacağını öngören Durmuş, “Arkasından gazeteler de gelecek. Ama bu büyük oranda seçimden sonraya kalmış gibi gözüküyor” ifadesini kullanıyor.
Doğan Medya Grubu’nda uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapan ancak isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir gazeteci ise öncelikle haber spikerlerinin işten çıkarılmasının simgesel bir anlamı olduğu görüşünde. Eski yönetici, “CNN Türk’te spiker bırakmadılar. Neredeyse tüm sunucular işten çıkarılmış durumda. Farklı bir şeye dönüştürmek için simgesel olarak da önce spikerlerden başladılar” diyor.
BEKLENEN “KIYIM” GERÇEKLEŞİYOR
Doğan Medya Grubu’nun satış için Demirören Holding ile el sıkıştığı dönemde, henüz Türkiye’deki erken seçim tarihi belli olmamıştı. Ancak seçimlerin 24 Haziran’a çekilmesi, kamuoyunda Doğan Medya Grubu’nun satışının zamanlaması konusunda da şüphe doğurdu. Bu konuya değinen TGS Başkanı Durmuş, “Demirörenler iktidara yakın bir grup. Ortada kesinleşmiş bir şey olmasa da söylentiler hükümetin Doğan Grubu’nu Demirörenler’e aldırdığı yönünde. Tam da seçim öncesinde böyle bir girişimin olması tabii herkeste bir kuşku yarattı… Demirörenler aldıktan sonra da ciddi bir kıyım bekleniyordu” diyor.
DW Türkçe’ye konuşan eski Doğan Medya Grubu yöneticisi de, gerçekleştirilen satışın ticari değil siyasi bir hamle olduğunu belirterek, “Çünkü aslında Doğan Medya Grubu kârlı bir kuruluş değil. Özellikle televizyon tarafı. Kanal D, CNN Türk ve D-Smart’ta büyük bir zarar var. Öyle olduğu için bunun siyasi bir operasyon olduğu yönünde yaygın bir inanış vardı. Şu anda da bunu güçlendirecek gelişmeler yaşanıyor. Gruplarda kıyım derecesinde, bugüne kadar hiç görülmemiş ölçüde büyük işten çıkarmalar var. Yaygın inanış, Demirörenler’in Doğan Grubu’nu başka bir şeye dönüştürdüğü. O dönüşürken de kendileriyle birlikte uyum sağlayacak adamlarla çalışmak istiyorlar” diye konuştu.
“YAYIN POLİTİKASINA İNCE AYAR”
Peki Doğan Medya Grubu’nun amiral gemisi olarak tanımlanan Hürriyet gazetesinin yayın politikasında satışın resmen tamamlandığı tarihten bu yana bir değişim görüldü mü ve bu tirajlara nasıl yansıdı?
Eski yönetici yayın politikasında şu an için ciddi bir değişiklikten ziyade “okurun algılayamayabileceği boyutta bir değişim”in söz konusu olduğunu belirterek “Ama ince ayar veriliyor. Özellikle sayfalarda iktidar yanlısı haberlerle muhalif partilerin, siyasetçilerin açıklamalarının nasıl konumlandırıldığına baktığınızda ince mühendislik belli oluyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Ana akım medyanın tümüyle iktidar yanlısı gruplara geçmesinin ardından televizyon kanallarında 24 Haziran seçimleri öncesi muhalif seslere yeterince yer verilmediğini savunan sosyal medya kullanıcıları, Twitter’da #KapatGitsin etiketiyle protesto başlatmıştı.
Bu protestonun da etkisini gösterdiğini belirten eski Doğan yöneticisi, Demirörenler’in Hürriyet, CNN Türk ve Kanal D’de yaptığı görev değişikliklerinin ve işten çıkarmaların “Doğan Medya Grubu’nun DNA’larına çok uygun bir atak olmadığını” ifade ederek, “Demirörenler bu atağın sonunda okurun tepkisiyle karşılaşıyor. Bu tepki her geçen gün biraz daha büyüyor. Hürriyet gazetesi tiraj kaybediyor. Kanal D, CNN Türk’ün izlenme oranları giderek düşüyor. Türk halkının bilinçli bir kısmı, #KapatGitsin kampanyası kapsamında eski Doğan, Demirören Grubu ve Sabah Grubu’nu yanlı ve yanıltıcı oldugu gerekçesiyle izlememeye başladı” diyor.
MEDYADA YENİ ARAYIŞLAR
Ancak deneyimli gazeteciye göre, ana akımın ortadan kalkması sonucu oluşan boşluk 24 Haziran seçimlerinden sonra kurulacak yeni bir yayın organıyla doldurulacak.
“Bu durum Türk toplumunun doğasına uygun değil. Yani toplum yüzde 80-90 oranında iktidar tarafından kontrol altında tutulan bir medya istemiyor. Çünkü geriye kalan Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel de tam olarak ana akım medyayı karşılamıyor. O yüzden seçimlerden sonra bir yol bulunacaktır . Başka bir şey olacak. Ticaret de bunu gerektiriyor. Toplumda böyle büyük bir talep oluştu. Büyük bir boşluk var. O boşluğa talip olan birileri, bunu dolduracaktır.”
“MİLLİYET VE VATAN KAPANABİLİR”
Demirören Grubu’nun, bünyesindeki diğer yayın organları olan Vatan ve Milliyet ile ilgili alacağı kararlar da merak konusu. TGS Başkanı Durmuş, seçimler sonrasında AKP’nin iktidarda kalması hâlinde; Demirören Holding’in Milliyet ve Vatan gazetelerini kapatabileceğine işaret ederek “Demirörenler’in Hürriyet ve Posta’ya dokunacağını düşünmüyorum. Milliyet ve Vatan üzerinde bir kapatma süreci yaşanacağını düşünüyorum. Milliyet’in internet haberciliği üzerinden devam edeceğini, Vatan’ın tamamen kapanacağını düşünüyorum. Tabii eğer iktidarda bir değişim yaşanmazsa. Her ikisi de zarar eden kurumlar” diyor.
DW Türkçe’ye konuşan eski Doğan yöneticisi de bu ihtimali dışlamıyor:
“Tüm bunlar seçim sonuçlarına göre belirlenecek. Eğer seçimlerden sonra yeni bir kaos çıkarsa hiçbirini kapatamaz, hepsiyle topyekûn destek vermek ister. Ama stabilize olursa siyaset, o zaman kapatabilir.”
2011’DEKİ SATIŞLA FARKI
Doğan Medya Grubu, 2011 yılında da Milliyet ve Vatan gazetelerini Demirören ve Karacan gruplarının ortak girişim şirketi DK Gazetecilik ve Yayıncılık’a satmıştı. Satışın gerçekleştiği dönemde Doğan Grubu, hem Maliye Bakanlığı hem de Rekabet Kurumu tarafından kesilen ağır para cezalarının baskısı altındaydı. Satıştan kısa süre sonra anlaşmazlığa düşen Demirören ve Karacan grupları mahkemelik oldu. Mahkeme kararıyla bir dönem kayyum dahi atanan Milliyet ve Vatan gazeteleri daha sonra tamamen Demirören Grubu’nun oldu.
Yaşanan sürece söz konusu kurumlarda çalışan bir gazeteci olarak tanıklık eden eski Doğan yöneticisi ise Demirören Grubu’nun medyaya daha ziyade ticari motivasyonlarla girdiğini belirterek, “O dönemde siyasetle ilişkisi bugünkü gibi değildi. Bugünkü gibi yoğun bir alışveriş içinde değillerdi. Medya yöneticiliğinin, sahipliğinin ne olduğunu bilmiyorlardı. Ama medya sahibi olduktan sonra gördüler ki bu işin bir de siyasi tarafı var. Siyasetçilerin sürekli talepleri var, istekleri var. Onlar memnun olunca ilişkilerin iyi gitmesi, memnun olmayınca kötüye gitmesi var” diye konuştu.
“ZİRVE NOKTASI ERDOĞAN DEMİRÖREN’İN AĞLAMASI”
Demirörenler’in iktidarlarla medya patronları arasındaki ilişkilerin mahiyetini yaşayarak öğrendiğini belirten eski yönetici, bunun “zirve noktasının” da 2013 yılında Milliyet’te “İmralı zabıtları” başlığıyla yayımlanan haber nedeniyle Erdoğan Demirören ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmesi olduğunu belirtti. Söz konusu görüşmeye ait olduğu öne sürülen ses kaydında, Erdoğan Demirören’in “Nasıl girdim bu işe ya, kim için” diyerek ağladığı duyuluyordu.
O dönem Demirören medyasında çalışan eski yönetici, “Ne zaman ki 17-25 Aralık olaylarında Erdoğan Demirören’in de ses kaydı çıktı. İşte o zaman Milliyet ve Vatan’da her şey değişmeye başladı. Ondan sonra Demirören Yayın Grubu AK Parti’ye yakın bir medya kuruluşu hâline geldi” dedi.
(Kaynak: Cengiz Özbek/Deutsche Welle Türkçe)