HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, özellikle son yıllarda cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin aratarak devam ettiğini belirterek “Tutukluların en zaruri ve insani talepleri dahi karşılanmadığı gibi yaşanan hak ihlallerine itiraz eden mahpuslara cezaevi içinde cezaevi muamelesi uygulanmaktadır. Cezaevi yönetim ve personelleri tarafından tutuklulara sürekli baskı ve insan onuruna yakışmayacak davranışlar uygulanmaktadır.” dedi.
“BURADA ADALET BAKANI BİZİZ”
Sivas Cezaevinde tutuklu bulunan Gazeteci Aslıhan Gençay’ın yaşadığı hak ihlallerini yakınları aracılığıyla kamuoyu ile paylaştığını, Gençay’ın; çıplak arama ve baskıya maruz kaldığını, buna karşı yaptığı itirazın ise “yasal prosedür böyle” cevabı ile sonuçlandığını aktaran Kaçmaz, Gençay’ın söz konusu duruma itiraz ettiği için hücre cezası aldığını, cezaevi personel ve yönetiminin kendisine “istediğin yere şikayet edebilirsin burada devlet de biziz Adalet Bakanı da biziz” dediklerini hatırlattı.
Milletvekili Kaçmaz, Adalet Bakanı Gül’ün cevaplaması istemiyle şu soruları sordu:
Sivas Cezaevinde tutukluların cezaevi yönetim ve personelleri tarafından insanlık onuruna yakışmayan baskılara maruz kaldıklarından haberdar mısınız?
Baskı ve çıplak aramanın “yasal prosedüre uygun” olduğunu söyleyen cezaevi personellerine böyle bir talimat mı verilmiştir?
Cezaevi personel ve yönetimi tarafından mahpuslara uygulanan baskıların hukuki bir gerekçesi var mıdır?
Sivas Cezaevinde tutuklulara baskı ve kötü muamelede bulunan cezaevi personel ve yönetimi hakkında soruşturma başlatılacak mıdır?
Özellikle son zamanlarda cezaevlerinde artan baskı ve kötü muamelelerin izahı nedir? Söz konusu durumla ilgili bir araştırma yapılmış mıdır?
ASLIHAN GENÇAY OLAYI ANLATTI
Sendika.org’da yer alan haberde, Aslıhan Gençay, kapalı cezaevinden açık cezaevine geçerken yaşadığı olayı şöyle anlattı;
“Arama” adı altında eşyalar atıldı, dağıtıldı, karmakarışık üst üste atıldı falan. Sonra bana dönüp kışlık montumu çıkarmamı istediler. Çıkarıp verdim, mont arandı, kenara kondu. Üstümde kalın kazak gibi tişört vardı, elle arama yapmak zor sahiden, “onu kaldır” dediler, kaldırdım. Ayakkabılar zaten X-ray’den geçer, bunlar elle bakmak istediler, ona da baktılar. Saçım topuzdu, içinde bir şey geçirmiş olabilir diye açtılar. Özetle üstüm elle arandı, ayakkabım, saçım arandı, montum arandı. Ama bu da tatmin etmedi. “Çırılçıplak soyun” dediler. Tam olarak bu sözcükler. Neden? diye sordum. “Biz böyle istiyoruz” dediler. “4 buçuk yıldır kapalıda kalıyorum, hiç böyle bir kural duymadım, başıma da gelmedi, bunun mevzuatı, yasası, genelgesi var mı?” dedim. “Her cezaevinin kuralı kendine göredir, biz böyle bir kural koyduk, böyledir,” dediler. Ben de dedim ki: “Bunun bakanlığın genelgelerine uygun olup olmadığı önemli. Ben yasaları dikkate alıyorum ve bunu sormak istiyorum,” deyince o tuhaf “tehdit” söylemi başladı: “Sen bizi tehdit mi ediyorsun?” “Adalet Bakanlığı’na yasayı sormak, çıplak arama genelgesini sormak, tehdit değil, memur hanım,” dedim. “Bu benim yasal hakkım. Çünkü ben kapalı cezaevinden aranarak çıktım. Zaten COVID nedeniyle karantinadaydım. Görüşler vs. hepsi yasaktı. Haftada üç defa maske veriliyor, sadece telefona çıkıyorum, tüm temasım bu. Sevk edilirken arandım, X-ray’den geçtim, eşyalar tek tek arandı, öyle çıktım. Cezaevi aracında zaten İKM’lerle geldim. Ben dışarıdan gelmiyorum ki, neden çıplak aranıyorum?
“SADECE ÇIPLAK ARAMAYACAĞIZ, OTUR KALK DA YAPTIRACAĞIZ”
Bu kez “Ya üstünde uyuşturucu varsa?” dediler. “Sadece çıplak aramayacağız, otur kalk da yaptıracağız.” Ben de “Siz ne diyorsunuz?” dedim. “Benim yargılandığım madde belli.” Bu sefer “Ya darp cebir varsa, bize iftira atarsan?” demeye başladılar. 10 dakika içinde uyuşturucu bağımlısı oldum, iftiracı oldum. “Ben yeni darp cebir yoktur raporu aldım,” dedim. “Böyle bir iftirayı istesem de atamam ki zaten bu benim yapacağım bir şey değil. Adalet bakanlığına sorulmasını istiyorum. Bu uygulama neye dayanıyor?” Baş memur, “Adalet Bakanı da benim, devlet de benim,” demeye başladı. “Abdülhamit Gül Bey diye biliyordum. Değişti mi?” diye sordum ben de, ne yapayım? “Siz infaz koruma memurusunuz ve şu anda üstlerinize ulaşma yolumu tıkıyorsunuz. Sizin üstünüzde müdür, savcı, infaz hakimi, adalet bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı var. Vatandaş olarak hepsine yazma hakkım var. Bir memurun kendini adalet bakanı sanması nasıl bir cehalet bilmiyorum. Bana genelge getirin.”
“TEHDİT ETTİ” YALANI
Birden “Yok genelge” diye bağırmaya başladılar. İçeri 10’a yakın memur girdi. Kamera yok, tanık yok. Provokatif, saldırgan bir ortam oluştu. Niyetlerinin kötü olduğunu görünce “Sizinle bu saatten sonra konuşmak istemiyorum, yetkiliyle konuşmak istiyorum,” dedim. Biraz sonra infaz koruma baş memuru [başgardiyan] geldi. Yine aynı vardiya, bana bağırıp çağıran kişi. Müdürü aramış, “Müdüre Hanım, bu bizi tehdit etti, aramayı kabul etmedi, ben terörüm dedi, hakaret etti,” diye senaryo yazıyor. “Bir dakika, telefonu bana verir misiniz?” dedim. “Olay böyle olmadı. Neden böyle anlatıyorsunuz?” Gözümün içine baka baka yalanları söyledi, beni odaya kilitledi gitti. Biraz sonra geldiler, “Elle bir daha arayacağız” dediler. Tekrar aynı şekilde elle arandım. Sonra da biraz daha bekletip “İçeri giriyorsun, karantinaya alacağız,” dediler.
“YEMEK VERMEDİLER”
Oradan alındık. Manzarayı anlatayım sana. Cezaevi, bozkırın ortasında konteynerlerden oluşuyor, arkalarında önlerinde birer kapı var. Bir koridor boyunca dizilmişler. Teşbihte hata olmaz, ben biraz mülteci kamplarına benzettim. Bir tür konteyner kent. Karantina odası da yan yana iki konteyner. Leş gibi, pis bir yer. Enfeksiyon kaptım zaten. Daha önce gelenler TV’li, buzdolabı olan, daha insani odalara konmuş. Herhalde bu da bana verilmiş bir tür cezaydı. Telefon hakkımız var ama görüşemezsiniz diye kapatıp gittiler. Yemek verilmemişti, o saate kadar açtık. Düzenli antidepresan kullanıyorum, alamadım. Astım ilaçlarımı da vermediler. Yemek diye üç tane köfte getirdiler. Vejetaryenim, dedim. O zaman köpeklere at, dediler, kapıyı kilitleyip gittiler. Ertesi sabaha kadar baş ve boyun ağrısıyla kaldım. Musluktaki pis sudan içmek zorunda kaldım. Peçete yok. Yemek pratikte yok.