Gazeteci Özcan Keser, 2016 yılında OHAL ilan edilmesinden sonra önce KHK ile işinden atıldı daha sonra kendi ayaklarıyla ifade vermeye gitmesine rağmen “kaçma şüphesiyle” tutuklandı. 1 yıl neyle suçlandığını bile bilmeden hapis yattı. 12 ay sonra kendisi hakkında yapılan suçlamaları öğrendi. Mahkemeye bile götürülmedi. SEGBİS sistemiyle 3 duruşma sonrası 9 yıl hapis cezası verildi. 45 aydır cezaevinde, dosyası Yargıtay aşamasında. Bu kadar uzun süre kalan hapis yatan mahkumlar, üst mahkemenin kararı kesinleşinceye kadar tahliye edilirken kendisi bırakılmadı.
“BİR GAZETECİ OLARAK TARİHE NOT DÜŞME ADINA YAZIYORUM”
Özcan Keser, cezaevinden bir mektup yazarak hakkındaki suçlamalara cevap verdi. “Belki bu anlattıklarım hiçbir yerde yayınlanmayacak. Ben sadece bir gazeteci olarak tarihe not düşme adına yaşadıklarımı kaleme aldım.” diyen Keser, 19 yıldır sarı basın kartı taşıdığını, sadece gazetecilik yaptığını anlattı. Kardeşinin kendisine gönderdiği kira parasının bile suç kabul edildiğini söyledi.
“YALNIZ BIRAKILDIM”
“Şu anda yapayalnızım. Üyesi olduğum meslek örgütlerinden hiçbir destek görmedim. Gazeteciler gününde bir kart dahi almadım.” Diyen Keser, mektubunu 6 yaşındaki kızının söylediği, “Baba yıllar oldu, ben okula başladım, okumayı öğrendim, sen hala yoksun. Ne zaman geleceksin? Ne olur gel artık, seni çok özledim…” sözleriyle bitirdi.
İşte Özcan Keser’in yazdığı 3 sayfalık mektubun tamamı;
“Ben Gazeteciyim, Terörist Değil”
Merhaba, ben Özcan KESER. Türkiye’de Gazetecilik faaliyeti nedeniyle suçlanarak, cezaevinde tutulan 126 Gazeteciden biriyim.
Medya Sektöründe 20 yıla yakın; muhabir, yapımcı ve editör olarak çalıştım. Haberlerim ve röportajlarım çeşitli gazete, TV, dergi ve internet sitelerinde yayınlandı. Mesleki başarılarımdan dolayı ödüller aldım.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Basın Yayın iletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (HABER-SEN), Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD) üyesiyim. Ayrıca 19 yıllık Sarı Basın Kartı sahibiyim. Son olarak Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nda (TRT) muhabir olarak görev yapıyordum.
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 menfur darbe girişimi sonrası olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmişti. Ancak darbe teşebbüsü ile hiçbir ilgisi olmadığı halde işinden edilen çok sayıda Basın Emekçisi arasında bende vardım. Daha yargılanmadan, internette yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) listeleri ile terörist ilan edildim. Basın kartım, pasaportum, kredi kartlarım iptal edildi. Hayatım alt üst oldu. Ben ve ailem adeta sivil ölüme terk edildik.
Yaşananlar sonrası hakkımda soruşturma başlatıldığını öğrenince Emniyete gittim, gözaltına alındım. Mahkeme de daha ne ile suçlandığımı öğrenemeden, “Kendim teslim olmam” gözardı edilerek “Kaçma Şüphesi” ile tutuklanarak cezaevine kondum. Yaklaşık 12 ay boyunca soruşturma dosyasında hakkımdaki iddiaları ne ben ne de avukatım öğrenemedik.
Yargılanmam sırasında birçok hukuksuzluk yaşadım. Mahkemenin 3.celsesinde duruşma salonuna dahi götürülmede, Video Konferans (SEGBİS) ile yargılanmam tamamlandı. Sadece Gazetecilik mesleğim gereği olan faaliyetlerim nedeniyle suçlanarak 9 yıl hapis ile cezalandırıldım. (karar kesinleşmemiş olup, YARGITAY ’da temyiz aşamasındadır) Hakkımda ceza verilirken dahi ayrımcılık yapıldı. Türkiye ‘de her türlü suçun sanığına uygulanan takdir indirimi bile yapılmadı. Aynı iddialar ile yargılanan onbinlerce kişi ceza alsa bile temyiz aşaması uzun sürebileceği için tahliye edildiler. Ancak bu durum bana uygulanmadı.
Bu mektubu kaleme aldığım tarihte 45 aydır özgürlüğümden yoksun bulunuyorum. Şu anda yapayalnızım. Üyesi olduğum meslek örgütlerinden hiçbir destek görmedim. Gazeteciler gününde bir kart dahi almadım. Sadece Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGC) ‘nin internet sitesinde yayınlanan “Türkiye’de Tutuklu Gazeteciler” listesinde ismim yer almaktadır. Anlayışınıza ve sabrınıza sığınarak başıma gelenleri anlatmak istiyorum. Nasıl mesleğimi kaybettim, Gazetecilik faaliyetlerim nedeniyle suçlanıp cezalandırıldım, kısacası nasıl terörist ilan edildim….
Öncelikle yerel mahkemece mesleki faaliyetlerim nedeniyle yöneltilen ve terör örgütü üyeliğine gerekçe yapılan iddiaları ele alacağım. Çünkü “Türkiye ‘deki cezaevlerinde tutuklu gazeteci bulunmadığı” öne sürülüyor. Peki neydi hiç silahım olmadığı halde silahlı terör örgütü üyesi iddiasıyla hakkımda 9 yıl ceza verilmesine gerekçe yapılan suçlamalar;
- Türkiye’de faaliyetlerine izin verilen Uluslararası ve Ulusal her türden Medya Kuruluşunun, Siyasi Partilerin, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının abonesi olduğu “Cihan Haber Ajansında 10 yıl önce çalışmış olmak” suçlaması,
- Yıllar önce olduğunu tahmin ettiğim (tarih ve içeriği belirsiz) aralarında Gazeteci, Kamu görevlisi, sivil toplum örgütü temsilcileri ile haber ve röportaj amaçlı “telefon irtibatının” olduğu iddiası,
- Gazeteci meslektaşıma haber içerikli “bir mesaj attığım” iddiası,
- “Cihan Haber Ajansından TRT’ye atandığım” iddiası. Oysa özel sektörden Kamuya atama olamaz. Söz konusu ajanstaki işimden atıldığımı gösteren belgeleri mahkemeye sunmuştum.
- Yine aynı ajansta çalışırken “Yıllarönce Bankasya’da açılmış” maaş hesabı suçlaması,
- “TRT’ye başvururken bir gazeteciyi referans göstermem” iddiası. Hayatın doğal akışı içerisinde gerçekleşebilecek bir durum suçlama gerekçesi yapılmıştır.
- “Apple Store ve Google Play ’dan ücretsiz ve kolayca indirildiği yetkililerce belirtilen bir mesajlaşma “programını indirdiğim” iddiası,
- Bu program üzerinden mesleği Gazetecilik olan isimler ile “İrtibat Kurduğum” iddiası, (Yine içeriği olmadığı halde)
- “El yazısı ile kaleme alınmış” bir tutanak ile benimde aralarında bulunduğum bazı gazetecilerin Bylock kullandığını belirten “istihbari bilgi notu” nedeniyle yöneltilen suçlama,
Burada bir avukatın mahkemede söylemiş olduğu şu ifadeleri belirtmeden geçemeyeceğim; “Hangi hukuki ve teknik kriterlere itibar edilerek hazırlandığı ve denetiminin yapıldığı bilinmemekle birlikte hemen hemen herkesin bylock kullanıcısı olduğu artık kamuoyu nezdinde malum hale gelmiştir. Bir kimse hali hazırda bylock kullanmıyorsa, mutlaka geçmişte kullanmıştır veya gelecekte kullanacaktır.”
- Trajikomik bir başka iddia ise; “Kardeşime para gönderdiğim” suçlaması. Oysa dosya eklerindeki MASAK raporlarına bakılsa idi, iddianın aksine kardeşimin bana para gönderdiği, onun da ev kirası olduğu görülecekti. Bu bile terör örgütü üyeliği suçlamasına gerekçe yapılmıştır.
Tüm bu anlattıklarım ve bana yöneltilen suçlamalar, sadece Gazetecilik mesleğim gereği olan faaliyetlerim gereğiyle cezalandırıldığımın göstergesidir. Oysaki gerekçeli kararda, Terör örgütünde bulunduğum konuma, hiyerarşisine ilişkin herhangi bir tespit yapılmamıştır. Şahsıma yönelik somut olarak değerlendirilebilecek bir delile ve eyleme ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Bunların yerine yukarıda belirttiğim iddialar yöneltilerek terör örgütü ile irtibat ve iltisakım olduğu öne sürülmüştür.
Daha sizlere nasıl delilsiz tutuklandığımı, gözaltında kötü muameleye uğradığımı, cezaevlerinde insanlık dışı şartlarda barınmaya ve yaşamaya zorlandığımı yargılama sırasında savunma haklarımın kısıtlanması “adil yargılanmadığım” ve bunun gibi diğer yaşadığım mağduriyetlerden bahsetmedim. Bunları anlatıp sizi daha fazla sıkmak istemem. Zaten istinaf ve Yargıtay aşamasında yaptığım savunmalarda bunlardan detaylıca bahsettim.
Belki bu anlattıklarım hiçbir yerde yayınlanmayacak. Ben sadece bir gazeteci olarak tarihe not düşme adına yaşadıklarımı kaleme aldım. Mektubumu şimdi 6 yaşında olan kızımın sözleriyle bitirmek istiyorum;
“Baba yıllar oldu, ben okula başladım, okumayı öğrendim, sen hala yoksun. Ne zaman geleceksin? Ne olur gel artık, seni çok özledim…”
Gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, hep özgür kalmanız dileğiyle,
Hoşça kalın…
Özcan KESER
2 No.lu T TİPİ C.İ.K.
A-14 TEKİRDAĞ