Bianet‘in başlattığı 16 tutuklu gazeteciye yönelik “İçerideki Gazeteciler yazıyor” köşesine gazeteci Aziz Oruç mektup yazdı. Oruç’un mektubu şu şekilde:
“Türkiye’de ekonomik kriz gün geçtikçe derinleşiyor, halkın alım gücü düşüyor, işsizlik artıyor. Yoksulluk bir kadermiş gibi dayatılıyor. Belirsizlik kar topu gibi büyüyor. Ufukta seçim var ve siyasi partiler sahaya iniyor. Havalar olduğu kadar, siyasi gelişmeler de çok sıcak. Bu kavurucu sıcaklar sonbahar ile içimizi serinletecek mi yoksa bizi kavurup yakacak mı? Önümüzdeki süreç ve siyasi gelişmeler bunu ortaya koyacak. Ama şunun da altını çizmek gerek: Kendi şansımızı siyasilere bırakmadan biz de belirleyebiliriz. Serinlemek istiyorsak daha çok çabalamalı, mücadele etmeliyiz. Sözümüzün gücüne inanmalıyız. Tersi durum malum, yaşadığımızdan daha kötü olacağını da bilmemiz gerekiyor. Buna göre biz de kendimizi iyi konsolide etmeliyiz.
SORUN VE TEŞHİS
Seçime doğru giderken siyasetçiler, ülkenin temel sorununu “ekonomik kriz”miş gibi görüp bu yöne hareket etse de aslında ülkenin temel sorunu demokratikleşmeme, özgürlüklerin kısıtlanması, insan hakları sorunu olduğunu unutmamamız gerekiyor. Baskının artığı, özgürlüklerin sınırlandığı bir ortamda refah seviyesinin yükselmesi, ekonomik krizin son bulması imkansız. Siyasi partiler şimdiden vaatlerini uç noktalardan sıralamaya başladı. İktidar ya da muhalefet sorunun teşhisini doğru koymadığı sürece hiçbir soruna kalıcı bir çözüm geliştiremezler. “Kürt sorunu” çözülmeden var olan sorunlara kalıcı çözüm bulmak, çözüm geliştirmek hatta çözüm gücü olmak imkansız.
GAZETECİLERİN HALİ
Bir ülkenin demokrasisinin özgürlüğünün önemli dayanaklarından biri de “basın özgürlüğü”. Gazetecilerin özgürce yazabildiği, haber yapabildiği, tutuklanmadığı bir ortamın sağlanması ve ifade ile düşünce özgürlüğü anayasal güvenceye alınması gerekiyor. Ama maalesef üzüntüyle söylemek isterim ki, Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsetmek çok zor. Yıllardır çokça konuşuluyor, tartışılıyor ama bu soruna bir çözüm geliştirilmedi. Her dönemde gazeteciler tutuklandı, tehdit edildi, sansürlendi. Bu durum bile içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız süreci özetliyor.
İDDİANAME YAZACAK SAVCI YOK
Yıllardır “Türkiye’de cezaevinde hiçbir gazeteci yoktur” söylemi üzerinden gerçekler, yaşananlar çarpıtılıyor. Soruna çözüm değil, çözümsüzlük dayatılıyor. Keşke bu söylenen söz doğru olsaydı ve hiçbir gazeteci arkadaşımız cezaevinde olmasaydı. Hatta ben de keşke bu yazıyı cezaevinde yazmasaydım. Lakin durum böyle değil ve iki aya yakın süredir cezaevindeyim. 16 Haziran’da Diyarbakır’da 16 gazeteci tutuklandı. Haksız yere aylardır tutukluyuz. Dosyada gizlilik kararı var, savcılık tutuklama sonrasında terfi ettiği için iddianameyi yazacak bir savcı dahi yok.
GAZETECİLER GERİ ADIM ATMAZ
Oysa 16 deneyimli ve yıllardır çalışan 16 gazeteci hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. 16 gazetecinin tutuklanması hiçbir soruna çözüm getirmediği gibi ülkede basın özgürlüğünün ne duruma geldiğini gösteriyor. Tutuklamalarla, baskılarla gerçekler susmaz, gazeteciler de geri adım atmaz. Özgür basın geleneği yıllara dayanıyor. Ağır bedellerle bugünlere geldi. Ne tutuklamamızla bu gelenek bitecek ne de gerçekler susturulabilecek. Geride kalan meslektaşlarınızın kalemimizi yerde bırakmayacağına inanıyoruz. Bizler de nerede olursak olalım gazetecilik mesleğimizi savunacağız ve asla gerçeklerden taviz vermeyeceğiz.
HALKIN SESİ OLACAĞIZ
Tel örgü manzaralı, kör demir pencere kenarında payıma düşen bir parça gökyüzüne karşı bu satırları yazarken, aşağıda TV’den bir haber geçiyordu. Sınırlı TV kanallarımızın olduğu cezaevinde öylesi haberler bizi heyecanlandırıyor. TV’de “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) bu yılki ödülü Diyarbakır’da tutuklu olan 16 gazeteciye verdi” diye geçiyordu. Hemen koşup haberi izledim. Hem mutlu oldum hem de gururlandım. Ama şunu belirtmek istiyorum: Biz gazeteciyiz ve bunu kimseye ispatlamak zorunda değiliz. “Biz gazeteciyiz”, “Tutuklu gazeteci yok” diyenlere bir cevap da bu ödüllerdir. Bizler aynı kararlılıkla ve inançla gazetecilik mesleğini savunacağız. Yazacağız, konuşacağız, gerçekleri dile getireceğiz, halkın sesi olacağız.
DAHA ÇOK DAYANIŞMA
Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklanmasında bir kez daha dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Gazeteciliği suç olarak göstermeye çalışanlara inat dayanışma içinde olmak kıymetli. “Dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya” dayanışma ağını büyütmemiz gerekiyor. Cezaevinde bulunan gazetecilere daha fazla ulaşmalı, daha fazla sesleri duyurulmalı. Hep birlikte bunları başarabilir ve zorlukların üstesinden gelebiliriz.
Dayanışma içinde bulunan tüm gazeteci arkadaşlarımıza, gazeteci meslek ve örgütlere sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bundan sonra da aynı şekilde güçlü bir dayanışma içinde olmalıyız.
Tüm yaşananlara rağmen iyiyiz, güçlüyüz ve en önemlisi haklıyız. Bu hukuksuzluğun son bulacağı ve tekrar yazacağımız günü özlemle bekliyoruz. Biz gazeteciyiz, haklıyız, çıkacağız ve yeniden yazacağız.
Özgür günlerde buluşmak dileğiyle.”
Aziz Oruç kimdir?
Mezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü. Medya Haber TV’de “Sokağın Sesi” isimli programın sunucusu. Denizli Pamukkale Üniversitesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe, 15 Temmuz 2016’dan sonra kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) 2013’te başladı. Hakkındaki yargılamalar nedeniyle 2017’de yurtdışına çıktı. Kuzey Irak’ta bulunan Rojnews Haber Ajansı’nda çalışmaya devam etti.Aralık 2019’da Avrupa’ya gitmek için İran’dan Ermenistan’a geçti. Ermenistan’da yakalanıp İran’a teslim edildi. Sonra İran tarafından Türkiye sınırına bırakıldı. Ağrı’da gözaltına alınarak, hakkında 28 yıla kadar hapis cezası istendi. Yaklaşık 1 yıl süren tutukluluğunun ardından 9 Kasım 2020’deki duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Tahliyesinden sonra Mezopotamya Ajansı’nda çalışmaya başladı.
Oruç, haberleri ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle birçok defa yargılandı ve ceza aldı.