Geçen ocak ayı, şakır şakır yağmurlu bir gün. Akşam vakti Silivri’ye doğru yola çıkmıştık.
Sevinçliydim, o kadar ki gözlerim yaşlanmıştı.
Tweet atmıştım:
Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ı almaya gidiyoruz Silivri’ye. Darısı hapisteki tüm dostların, gazetecilerin başına… Arada bir de olsa sevinmek iyi geliyormuş, unutmuşuz sevinmeyi.
Üstelik sevgili Mehmet’in doğum günüydü, kendisini doğum gününde kucaklayacaktık.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı emsal olabilecekti.
Artık hapisteki diğer dostlara, gazetecilere de tahliye yolu açılabilecekti.
Silivri’ye vardığımızda yağmur durmuştu. Hava ıslaktı, sisliydi. Cezaevinin önü tenhaydı, etraf karanlıktı.
Bekleşiyorduk.
Anayasa Mahkemesi kararı adliyeye ulaşacak, ağır ceza mahkemeleri de tahliye kararını Silivri’ye yazacaktı.
O anı hiç unutmuyorum.
Mesaj geldi, bu memlekette hukukun nasıl guguk olduğunun yeni bir çarpıcı örneğiydi ne yazık ki.
Mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararını tanımamış, Mehmet Altan’la Şahin Alpay’ın tahliyesine hayır demişti.
Dün akşama doğru Silivri yoluna koyulduğumuzda, ya o hayal kırıklığını yine yaşarsak diye yüreğim pır pır ediyordu.
Yasemin’le Figen bu kez böyle bir ihtimalin olmadığını söyleseler de tedirgindim.
Mehmet iki yıldır demir parmaklık arkasında yatıyordu. Üstelik geçen şubat ayında ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm edilmişti.
Yolda ikinci bir güzel haber daha ulaştı:
Celalettin Can hakkında tahliye kararı çıkmıştı.
78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP Parti Meclisi üyesi sevgili Celalettin 4.5 aydır Silivri’de yatıyordu.
Silivri Cezaevi kavşağında bir kalabalık:
Başta hayat arkadaşı Nimet, Celalettin’i bekliyorlardı.
Selamlaştık, kucaklaştık, öylesine bir sevinç havası esiyordu ki.
Bu arada Mehmet Altan çıkmış, cezaevi yolundaki bir dinlenme tesisine varmıştı bile.
Kucaklaştık.
Bir yandan, çok özlediğim o koca sesiyle beni güldürdü.
Diğer yandan, “İki yılım gitti Hasan Cemal” derken içim acıdı.
Çevresini saran gazeteci milletine her zamanki sağlam mantığıyla şunları söylemeyi de unutmadı:
Türkiye’nin en yüksek mahkemesi Anayasa Mahkemesi; Avrupa’nın en yüksek mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir.
Bana ağırlaştırılmış müebbet cezası veren İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyanın en son halini inceleyerek benim gözaltına bile alınamayacağıma karar verdi.
Tahliye olmamdan ziyade gözaltına alınmam hukuksuzdu, sonraki süreç de hukuksuzdu ve iki sene yattım. Aynı zamanda 30 yıl hocalık yaptığım, 1993’ten beri profesör olduğum İstanbul Üniversitesi’nden de atıldım. Tahliyemden ziyade Türkiye’nin ve Avrupa’nın en yüksek mahkemelerinin mevcut dosyanın son hâlini inceleyerek gözaltına bile alınamayacağımın incelenmesi gerekir. İnşallah iyi olur benim çıkmam, aynı zamanda gerçek bir evrensel hukukun da geri dönmesinin işareti olur.
Evrensel hukukun bizim de kapımızı çalması…
Olabilecek mi?
Selahattin Demirtaş’lar, Gültan Kışanak’lar, Nazlı Ilıcak’lar, Ahmet Altan’lar, Ahmet Turan Alkan’lar, Mümtazer Türköne’ler, Mustafa Ünal’lar, Sedat Laçiner’ler, Osman Kavala’lara da özgürlük kapısı açılacak mı?
Ne zaman?
Bilemiyorum.
Demli çaylar eşliğinde Mehmet’le hasret giderirken bir tweet atıyorum:
Sevgili Mehmet Altan çıktı, hapisteki gazeteci sayısı 181’e indi.
Bu arada, bir tweet de Turgut Kazan’dan geliyor:
1 Kasım 2017’den beri tutuklu Osman Kavala hakkında iddianame yazılmayarak ona esir muamelesi yapılıyor.
Yazı: Hasan Cemal