Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan İMC TV’nin Program Koordinatörü Ayşegül Doğan hakkında açılan davanın dördüncü duruşması Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Doğan hakkında 22,5 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada, mahkeme Doğan’ın basın kartı olup olmadığının sorulmasına karar verdi. Bir sonraki duruşma Mart 2020’de yapılacak.
Mahkeme, Cumhurbaşkanlığı Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak Doğan’ın basın kartı olup olmadığının sorulmasına karar verdi. Ayrıca kovuşturmanın genişletilmesi talebi yoksa esas hakkında mütalaanın hazırlanması için dosyanın savcılığa gönderilmesine hükmedildi.
Davanın bir sonraki duruşması 18 Mart 2020 tarihinde yapılacak.
Mahkemenin kararını değerlendiren Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) karara tepki gösterdi.
TGS: KURUMDAN “BU KİŞİ GAZETECİDİR” DEMESİNİ BEKLEMİYORUZ
TGS Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral 15 Temmuz’dan bu yana sadece resmi verilere göre bile 685 gazetecinin sarı basın kartının Cumhurbaşkanlığı Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü tarafından iptal edildiğini ve kurumun muhalif basında görev yapmış bir meslektaşları hakkında “Evet bu kişi gazetecidir” demesini beklemediklerini belirterek “Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, yakın zamanda Sarı Basın Kartı Komisyonu’nun yapısına müdahale etmiş, bu komisyondaki meslek örgütlerinin varlığını sonlandırmış bir kurumdur. Bu müdahale ile yapmak istedikleri şey, sarı basın kartını sadece kendi makbul gazetecilerine ve yandaş medyada çalışanlara vermektir” dedi.
“MAHKEME HEDEF ŞAŞIRTIYOR”
Mahmut Oral şöyle devam etti; “Türkiye’de uzun bir zamandır basın kartını verecek olan otoritenin, devlet kurumu olması tartışılan bir konudur. Bir kişinin gazeteci olup olmadığına devlet organları karar veremez, vermemelidir. Ayşegül Doğan örneğinde şekillendirici, otoriter devlet sisteminin bir yansıması ortaya çıkmaktadır.Şimdi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Ayşegül’ün yargılandığı davaya ‘Bizde kaydına rastlanmamıştır, şahıs gazeteci değildir, gazetecilikle ilgisi de yoktur’ diye bir yazı gönderirse, biz de el pençe divan durup ‘Evet ya yıllarca Ayşegül bizi kandırmış, meğer gazeteci değilmiş’ mi diyeceğiz? Olur mu böyle bir saçmalık. O zaman bumeslek uğruna, doğrular uğruna hayatını kaybeden onlarca basın şehidi, yüzlerce binlerce düşünce suçlusu gazetecinin bedeller ödeyerek taşıdıkları mirasa nasıl sahip çıkacağız? Bu düpedüz bir saçmalıktır ve mahkemenin işin içinden sıyrılma çabasıdır. Mahkeme böylelikle hedef şaşırtıp, eğer hüküm kuracaksa ve ileride bu hüküm, uluslararası platformlarda Türkiye’nin karşısına çıkacaksa, sorumluluktan kurtulma telaşıdır. Ancak biz diğer gazetecilerde olduğu gibi Ayşegül’ün gazeteci olduğunun tanığıyız. Yok öyle yağma.”
TGC: BU İŞLER KAPALI DEVRE YÜRÜYOR
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş; son olarak 685 gazetecinin basın kartının iptal edildiğini hatırlatarak İletişim Başkanlığına çağrı yaptıklarını söyledi. Basın Kartı Komisyonu’nun eskiden şeffaf bir şekilde toplanıp kimlerin basın kartı aldığını ya da almadığını açıkladığını hatırlatan Güneş “Şimdi bu işler kapalı devre yürütülüyor.” dedi.
“TÜM MESLEKTAŞLARIMIZIN KARTLARI VERİLSİN”
Kartı verilmeyen veya bekletilen gazetecilerin ortak noktasının eleştirel yayın yapan gazetelerde çalışmaları olduğunu söyleyen Güneş şöyle devam etti: “Gazeteciler kartlarını niye alamadıklarını hala bilmiyorlar. Demokratik bir yaklaşım söz konusu değil. İktidar sözcüleri işine geldiği zaman basın kartının gazeteciliği kanıtlayan bir belge olduğunu, işine gelmediği zamanda basın kartının gazeteciliğin kanıtlanması açısından gerek olmadığını söylüyor. Gazetecilerin kartları iptal ediliyorlar sonra da cezaevlerinde gazeteci olmadığı iddia ediliyor. Bu sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi, 50 yıldır gazetecilik yapan ve son dönemde kartlarını alamayan tüm meslektaşlarımızın kartlarının verilmesini istiyoruz.”
Kaynak: Evrensel