Kürt gazeteci ve aktivist Nurcan Baysal, dünyanın en prestijli insan hakları ödüllerinden biri sayılan Front Line Defenders Ödülü’ne layık görüldü.
Baysal, ödülü Dublin’de düzenlenen bir törenle aldı.
Her yıl verilen Front Line Defenders- Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları Ödülü topluluklarının insan haklarının korunmasına ve geliştirilmesine, genellikle büyük bir kişisel risk alarak cesaretle önemli katkıda bulunan insan hakları savunucularının çalışmalarını onurlandırıyor.
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiser Yardımcısı bugün Dublin’de düzenlenen törende Kürt gazeteciye, Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları için 2018 Front Line Defenders Ödülü’nü takdim etti.
“ÇOK ZULÜMLERE TANIKLIK ETTİM”
Ödülü alan Nurcan Baysal, teşekkür konuşması yaptı. Baysal, konuşmasında ‘’Türkiye’de yaşayan Kürt bir kadın olarak, çok kötü zulümlere tanıklık ettim’’ diyerek şunları söyledi:
Burada olmak büyük bir onur ve bu ödülü kabul etmek büyük bir mutluluk.
Size, Kürt halkı olarak hayatımızdaki en önemli günlerden birinden bahsetmeme izin verin.
1991 yılının Temmuz ayıydı.
16 yaşındaydım.
Komşumuz, önemli bir insan hakları aktivisiti ve politikacı olan Vedat Aydın polis tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürüldü. Günler sonra, cesedi işkence yapılmış halde bir köprünün altında bulundu. Yüz binlerce insan cenazesi için Diyarbakır’da toplandı. Kalabalık mezarlığa doğru yürürken, silah sesleri duyduk. Maskeli özel kuvvetler, şehrin surlarının tepesinden kalabalığa ateş açtı. Bu, 20 dakika kadar devam etti. Ölü bedenler yere dağılmıştı.
O gün alana baktığımda, “Bu zulmü bir daha asla, asla görmek istemediğimi” düşündüm.
Türkiye’de yaşayan Kürt bir kadın olarak, çok daha kötü zulümlere tanıklık ettim.
O günden bugüne yaklaşık 30 yıl geçti, fakat Kürtler için çok az şey değişti.
Türkiye Devleti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki barış süreci Temmuz 2015’te çökünce, Kürt şehirlerinde çatışmalar başladı. Devlet, şehirlerimizde sokağa çıkma yasağı ilan etti ve insanlara bomba yağdırdı. Çatışmalar başladığından beri bölgede 2000’den fazla insan öldürüldü.
Evlerimiz ve şehirlerimiz yıkıldı ve yüz binlerce Kürt bugün evsiz kaldı. Ölü bedenler aylarca sokaklarda kaldı. Korkunç insan hakları ihlallerine ve savaş suçlarına tanık olduk.
“170’DEN FAZLA GAZETECİ HAPSEDİLDİ”
15 Temmuz (2016) darbe girişiminin ardından, Olağanüstü Hal ilan edildi ve bugün hala devam ediyor. Hükümet, tüm muhalefeti bastırmak için Olağanüstü Hal yasalarını kullandı. Yüz binlerce insan sebepsiz bir şekilde işlerinden kovuldu ya da tutuklandı. Sivil toplum kuruluşları ve medya kuruluşları kapatıldı. 170’den fazla gazeteci ve yazar hapsedildi.
Türkiye, gazeteciler için dünyanın başta gelen hapishanelerinden biri olmayı sürdürüyor.
Türkiye’nin Kürt bölgesinde durum daha da kötüleşti. Kürt belediye başkanları ve parlamenterler hapsedildi ve seçilmiş Kürt belediye başkanlarının yerine kayyumlar atandı. Kürt medyası tamamen kapatıldı. Kürt halkının siyasi erişim alanları kesildi.
Bugün bölgemizde, en kötü insan hakları ihlalleri ve savaş suçları devam ediyor. Memleketimde kirli bir savaş devam ediyor. Kırsal alanlarda cenazeler hala yerlerde bırakılıyor.
Bölgemizde insan hakları savunucusu olmak, işkenceyle savaşmak demek, cenazelerin onurlu bir şekilde gömülmesi için mücadele vermek demek, toplu mezarlarda sevdiklerini aramak demek ve bazen bombardıman altındaki aileleri desteklemek, bazen de Yezidi kadınları İŞİD’in elinden kurtarmak için çabalamak demek.
Uluslararası toplum, Kürt halkına yönelik şiddete karşı yeterli cevap vermedi. Kürt halkına yönelik zalimlik sağır edici bir kayıtsızlık ile karşılandı. Kayıtsızlık, zalim hükümetlerin dostudur; kayıtsızlık kötülüğün arkadaşıdır.
Bu zalim hükümetlere neden güç veriyoruz? Gözlerimizi insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı neden kapatıyoruz? Ruanda’dan sonra dünya “bir daha asla” dedi. Ama bu suçlar tekrar tekrar işlendi.
‘Bir daha asla’nın anlamı ‘bir daha asla’ olmalı!
Bugün Türkiye’de hükümet politikalarını eleştiren, barış ve insan hakları talep eden akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, öğretmenler, doktorlar, hatta düğün şarkıcıları bile kolaylıkla terörist ilan edilebiliyor. Bunları talep eden insanlar öldürülme, hapishaneye konulma ve zorla ülkeyi terk etme riski ile karşı karşıyalar.
Barış talep etmek, Türkiye’de bir terör suçu olarak görülüyor. Barış ve insan haklarını talep eden benim gibi insanlar terörist olarak ilan ediliyor.
“TERÖRİSTE BENZİYOR MUYUM?”
Sizce teröriste benziyor muyum?
Kürtler ve Türkiye olarak çok karanlık günlerden geçiyoruz. Bu karanlığa rağmen hala insan hakları, barış ve demokrasi için mücadele eden insanlar var. Şırnak’ta, İstanbul’da, Diyarbakır’da, İzmir’de, Cizre’de… isimsiz kahramanlar var. Bu insanların bazıları insan hakları ihlallerini kaydediyor, bazıları işkenceyi durdurmaya çalışıyor, bazıları şiddet mağdurlarına hukuki destek veriyor ve bazıları yerden ölü bedenleri kaldırıyor.
Bu ödülü, bu isimsiz kahramanlar ve Türkiye’deki ve özellikle Kürdistan’daki tüm insan hakları savunucuları adına kabul ediyorum.
Bu ödülü, Türkiye’deki karanlığı aydınlatmak için mücadeleye devam eden insanlar adına kabul ediyorum.
“Bir daha asla”nın mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
Bu zalim hükümetlere güç vermeyi bırakalım.
Gözlerimizi insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı kapatmaya son verelim.
“Bir daha asla”yı gerçekten bir daha asla yapalım!
Azadî nezi ke!
NEDEN ÖDÜL VERİLDİ?
Komite, ödülü açıklarken Baysal’ın neden bu ödüle layık görüldüğünü şu açıklamayla duyurdu:
‘‘Kürt gazeteci Nurcan Baysal, 2016 yılında aylarını bombardıman altındaki köyleri ziyaret ederek; insan hakları ihlallerini belgelemeye ve ailelere insani yardım sağlayarak geçirdi. O zamandan beri, tehditlere, baskıya, evine şiddetli polis baskınlarına ve gözaltına katlanmak zorunda kaldı; ama yine de yaz maktan vazgeçmedi.
Bugün, İrlandalı insan hakları kuruluşu Front Line Defenders, adalet için tehlikeli ve ısrarlı mücadelesinin bilincinde olarak, 2018 Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları Küresel Ödülü’nü Baysal’a veriyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Yardımcısı Kate Gilmore, Dublin Belediye Binası’nda düzenlenen törenle Baysal’a ödülünü takdim etti.
Dünya genelinde dört farklı bölgesel kazanan da ödüle layık görüldü: Soni Sori (Hindistan), LUCHA Hareketi (Kongo Demokratik Cumhuriyeti), La Resistencia Pacifica de la Mikregión de Ixquisis (Guatemala) ve Hassan Bouras (Cezayir).
Front Line Defenders İcra Direktörü Andrew Anderson, “Bugün onurlandırdığımız insan hakları savunucuları, dünyanın en tehlikeli bölgelerinde, kendi güvenliklerini hiçe sayarak toplumları için barışçıl olarak adalet ve insan hakları talep ediyorlar” dedi ve kazananları açıkladı.
Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları için Front Line Defenders Ödülü, 2005’ten beri büyük bir şahsi risk altında olan, kendi toplumlarının haklarını korumak ve teşvik etmek için istisnai bir katkıda bulunan insan hakları savunucularına her yıl takdim edilmektedir.
Tarihsel olarak her yıl bir savunucu veya hareketi ödüllendirilirken, ilk defa 2018’de Front Line Defenders 5 farklı ülkeden savunucuyu bölgesel kazananlar olarak göstermiştir. 2018 finalistleri ve aileleri saldırılara, karalama kampanyalarına, yargısal tacize, ölüm tehditlerine, hapis cezalarına ve baskılara maruz kaldı.
Baysal’ın yazıları, bombardıman altında yaşayan kadınların sesine eleştirel odaklanmasıyla biliniyor. Yetkililer Afrin’de bir askeri operasyon başlattığında, Nurcan barış talep etmek ve şiddetli saldırıyı kınamak için sosyal medyaya başvurdu.
Şiddete karşı konuştuğu için gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakılmış olmasına rağmen şimdi de yazdığı bir yazıyla ilgili ayrı bir davada 3 yıla kadar hapsi isteniyor. Nurcan, yetkililerin saçma iddialarına göre, “silahlı terör örgütleri için propaganda yaptı… ve provakatif eylemler için çağrıda bulundu.”
Nurcan Baysal, haberciliğine ek olarak, birçok sivil toplum örgütünün de kurucusu ve İslam Devleti (İŞİD)’den kaçan Yezidi kadınlara yardım etmek için bir kamp kurdu ve bölgedeki sayısız uzlaşma programında kilit bir ses oldu.
Andrew Anderson, “Hükümetler ve şirketler, insan hakları savunucularının barışçıl faaliyetlerini yasadışı kılmak ve karalamak için çalıştıkça, dünya genelinde aktivistler bize uluslararası görünürlük ve tanınırlığın kritik bir koruma aracı olduğunu söylüyor. Ödül, bu savunucuların uluslararası toplumun desteğine sahip olduklarını, fedakârlıklarının fark edilmemiş olmadığını ve gösterdikleri sürekli cesaretle dayanışma içinde olduğumuzu gösteriyor” dedi.
NURCAN BAYSAL’A KÖŞE YAZISI NEDENİYLE 10 AY HAPİS!
Gazeteci Yazar Nurcan Baysal, Cizre’deki operasyonları sonrasında özel harekat polislerinin kullandığı evlerin durumuna ilişkin kaleme aldığı yazısı nedeniyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza 5 yıl denetim şartıyla ertelendi.
Artı Gerçek’ten Fatma Yörür’ün haberine göre, ‘emniyet teşkilatını alenen aşağılama’ gerekçesiyle 1 yıl ile cezalandırılmasına, iyi hal, geçmişi ve sosyal ilişkileri gerekçesiyle cezanın 10 aya indirilmesine ve sabıkası olmaması nedeniyle de hükmün 5 yıl denetim süresiyle ertelenmesine karar verildi.
Baysal’ın 2016’da T24’te “Cizre’deki evlerin içinden: ‘Kızlar biz geldik siz yoktunuz’ yazıları, yerlerde sergilenen kadın çamaşırları!..” başlığıyla kaleme aldığı yazısına, Ankara 6. Sulh Ceza Hakimi Ali Ramazan Bilgisiçok’un kararı üzerine erişim engeli getirilmişti.
Baysal mahkemede yaptığı savunmada, “Ben bölgede gazetecilik yaptım. İnsanlık dışı tanık olduğum şeyleri haberleştirdim” diyerek şunları kaydetti:
“Ben bu suça konu apartmana bizzat yanımda Mazlum-DER ve İnsan Hakları Vakfı’ndan bir heyetle gittim. Gördüğüm hususları yazımda kaleme aldım. O dönemki görevlilerin çoğu FETÖ’den gözaltına alındı. Suçlarının araştırılması amacıyla yazıyı kaleme aldım. Yazıyı anayasal hakkım ve kişilerin haber alma hakkı çerçevesinde kaleme aldım.”
Avukatı Reyhan Yalçındağ da, “Çekilen fotoğrafta da görülen dolaba bırakılmış mektupta Türkiyenin Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun askerleri olduğundan bahsedilmektedir. Türkiye’nin böyle bir ordusu yoktur, savcılık asıl bunu ihbar kabul edip bununla ilgili soruşturma yapmalıydı” diye konuştu.
Baysal’ın anayasa ile teminat altına alınan çerçevede kişilere haber verme özgürlüğünü kullandığını söyleyen avukatı, bazı emsal karar ve belgeler sundu mahkeme heyetine. (Kaynak: Ahval)