Saygıdeğer okuyucu;
Ülkemiz Türkiye’yi hapisteki gazeteciler sıralamasında 3. Belki 4. Dünya ülkelerinin bile gerisine düşüren süreçte tutuklanan ve hala Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan gazetecilerden biriyim.
1990 yılında Zaman Gazetesi’nde başladığım gazetecilik mesleğine 1994-1997 yılları arasında Cihan Haber Ajansı’nda devam ettim.1997 yılında ajans haberciliğinin mesleki tatmin konusunda yetersiz kaldığı gerekçesi ile Zaman Gazetesi’ne geri döndüm. Gazeteden resmen ve fiilen ayrıldığım 1 Mayıs 2016 tarihine kadar bilfiil gazeteci olarak çalıştım.1994 yılında Sarı Basın, 2012 yılında da Sürekli Basın Kartı almaya hak kazandım.Meslek hayatım boyunca Türkiye Gazeteciler Cemiyetine, Konya’da görev yaptığım 2009-2016 yılları arasında ek olarak Konya Gazeteciler Cemiyetine ve Türkiye Spor yazarları Derneği’ne üye oldum.2016 yılı başında çalıştığım Konya Yayın Temsilciliği’nin kapatılması üzerine İstanbul’a döndüm ve gazetenin spor servisine redaktör olarak çalışmaya devam ettim.Zaman Gazetesi’nin 4 Mart 2016’da kayyım yönetimine geçmesinden sonra da 1 Mayıs 2016 tarihine kadar çalışmaya devam ettim.Kayyım yönetiminin ekonomik gerekçelerle aldığı tenkisat kararı sonrası iş akdimin feshedilmesi ile 1 Mayıs 2016 tarihinde bir gazeteci olarak çalışma hayatım resmen ve fiilen sona erdi.
Gazeteden resmen ve fiilen ayrıldığım bu tarihten tam bir yıl sonra 11 Mayıs 2017 tarihinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığının, Ocak 2015 tarihinden önceki yıllarda Gazeteci-Yayın Temsilcisi olarak yaptığım habercilik faaliyetlerimi delil gösterdiği hukuksuz, kanunsuz ‘Örgüt Üyeliği’ suçlaması nedeni ile gözaltına alındım.14 günlük gözaltı sürecinden sonra 24 Mart 2017 günü çıkarıldığım Konya 2. Sulh Ceza Hakimi tarafından ‘Sen Zaman Gazetesi’nin temsilcisi değil misin?’ denilerek tutuklanılarak halen tutulduğum cezaevine konuldum.
Saygıdeğer okuyucu;
Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, aleyhime hazırladığı iddianamede;’ Zaman Gazetesi’nde aktif olarak görev alma, yurtdışı seyahatlerine katılma, bir kısmı gazetenin yöneticisi ve çalışanı olan şüpheliler ile irtibat ve görüşme, gazetenin protesto ve eylemlerine katılma, sohbet ve toplantılara katılma…’ şeklinde sıraladığı iş ve eylemleri delil göstererek beni ‘örgüt üyesi’ olmakla itham etmektedir.
Savcılığın bana yönelttiği ‘örgüt üyeliği’ suçlamasına delil gösterdiği iş ve eylemlerin her biri vazifem gereği gerçekleştirdiğim gazetecilik-habercilik faaliyetlerinden ibaret olup, her bir iş ve eylem gerek işlendiği 2009-2016yılları arasındaki tarihte, gerekse bugün halen yürürlükte olan, iç hukuk hükmündeki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TC Anayasası, Türk Ceza Kanunu ve TC Basın Kanunu hükümlerine göre suç olmayan yasal, legal, meşru, mesleki faaliyetlerdir. Savcılık hukuka ve yürürlükteki yasalara göre suç olmayan mesleki faaliyetleri delil göstererek suç ve suçlu üretmeye çalışmaktadır.Savcılık, işlendiği 2009-2016 yılları arasındaki zaman diliminde yürürlükteki yasalara göre suç olmayan iş ve eylemleri yani gazetecilik faaliyetlerini ‘suçmuş’ gibi, ‘suç deliliymiş’ gibi göstermeye çalışarak evrensel hukukun ve iç hukukun en temel prensibi ‘Kanunsuz suç ve ceza olmaz’ kuralını pervasız bir şekilde çiğnemektedir.
Görüldüğü üzere 2017 yılı kasım ayında hazırlanmış bir iddianame ile ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ve ‘kanunlar geriye yürümez’ ilkelerine aykırı olarak 2015 yılı öncesindeki yıllarda Zaman Gazetesinde çalışmış olmak, haber yapmak amacı ile gazeteci kimliğimle yurtdışı seyahatlerine katılmış olmak, gazetenin düzenlediği ve gazete okurları ve vatandaşların katıldığı protesto gösterilerine iştirak etmek, gazeteci kimliğimle o yıllarda hiçbiri şüpheli olmayan insanlarla görüşmüş olmak yine o yıllarda hiçbiri şüpheli olmayan insanlarla gazeteci kimliğimle çeşitli vesileler ile bir araya gelmiş olmak nedeni ile ‘örgüt üyeliği’ ile suçlanıyorum.
Bu arada savcılık hazırladığı iddianameye ‘kanıt’ diye koyduğu delillerle oynayarak; yani suç olmayan yasaya uygun iş ve eylemleri kendisinin temelsiz ve dayanaksız kanunsuz iddia ve ithamına uyacak şekilde düzenleyerek algı operasyonu yapmaktadır. Şöyle ki; savcılık aleyhime hazırladığı iddianameye Konya’da görev yaptığım 2009 yılından 2016 yılına kadar geçen sürede, Konya’da her kesimden, her görüşten, her grup, her cemaat ve her siyasi partiden yönetici olsun çalışan olsun on binlerce insanla yüzlerce görüşme yapmış, irtibat kurmuş olmama rağmen; bu kadar yıl sadece bugün şüpheli pozisyonundaki insanlarla görüşmüş, irtibat kurmuş gibi başka kimseyle görüşmemiş irtibat kurmamış gibi seçmece görüşme ve seyahat etme listeleri hazırlamış ve bunları iddiasının delili olarak dosyaya koymuştur.Oysa ben Konya’da görev yaptığım süre boyunca Yayın Temsilcisi olmam hasebiyle başta şehrin valisi, belediye başkanları, kaymakamı, resmi ve özel kurumların yöneticileri, emniyet müdürleri, sivil toplum kurluşları yöneticileri gibi yüzlerce binlerce hatta onbinlerce insan ile tanıştım, görüştüm.Ancak savcı her nedense bütün bunları görmezden gelmiş ve süzme listeler hazırlamış, yasanın kendisine yüklediği ‘aleyhte delilleri topladığı gibi lehte delilleri de toplar’ görevini ihmal etmiş, yasayı çiğnemiştir.
Saygıdeğer okuyucu;
Savcılık, dünya hukuk tarihine bir ibret vesikası olarak geçecek bir iddianame ile; kanunlara uygun, meşru, legal mesleki faaliyetlerimi delil göstererek beni ‘örgüt üyeliği’ ile suçlamaktadır. Maalesef yargı sistemimiz ‘meşru işler delil gösterilerek gayrimeşru bir sonuç elde etme’ veya ‘yasal deliller ile suç ve suçlu üretme çabasına; gözüne ışık tutulmuş tavşan duyarsızlığı ile alet olmakta 17 aydır yazdığım 50’ye yakın itiraz dilekçeme kulağını tıkamış hepsine olumsuz cevaplar vermiştir.
Saygıdeğer okuyucu;
Yukarda anlattığım veçhile kanunlara uygun mesleki faaliyetlerim, gazeteci oluşum ve Zaman Gazetesi’nde çalışmış olmam nedeni ile haksız, hukuksuz, kanunsuz bir şekilde ‘terör örgütü üyeliği’ ile suçlanıyorum.Bu temelsiz, dayanaksız, hukuksuz suçlama nedeni ile 17 ayı aşkın süredir cezaevinde tutuluyorum.
Saygıdeğer okuyucu;
17 ayı aşkın süredir yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi hakkımdaki kanunsuzluğun mahkemeden döneceği umudu ile Türk yargısından hukuk bekledim. Bugün beklediğim, umut ettiğim yargısal adaletin, hukukun geleceğine olan inancımı kaybetme noktasındayım.Adaletin geleceği umudu ile bugüne kadar hiç kimseye, hiçbir meslek kuruluşuna mektup yazıp durumum arz etmedim.Bu mektup bu konudaki ilk mektubumdur.
Saygıdeğer okuyucu;
Her şeyden önce bir insan, bir aile reisi, bir baba ve bir gazeteci olarak şahsımın ve halen cezaevinde mesleki faaliyetlerinden dolayı mevkuf tutulan bütün gazetecilerin uğradığı haksızlığı, hukuksuzluğu, kanunsuzluğu her fırsatta ve her zeminde daha gür bir sesle dile getirmenizi diliyor ve bekliyorum. 7
Saygılarımla 01.09.2018
TUTUKLU GAZETECİ
ŞİRİN KABAKCI
KONYA E TİPİ CİK B-10