Diyarbakır’da Kürt gazetecilere dönük operasyonda 16 Haziran tarihinde tutuklanan 16 gazeteciden Ömer Çelik’in bir meslektaşına yazdığı ancak Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi yönetimince “sakıncalı” denilerek el konulan mektupta, iktidarın baskılarına karşı gazetecilerin amasız, fakatsız ortaklaşarak direnmesinin önemine dikkat çekildi. Mektupta yargı için ‘Seyyar Giyotin’ benzetmesi yapan Çelik, gazetecilere yönelik saldırının son örneği olduklarını söyledi.
‘GAZETECİLERE YÖNELİK SALDIRININ SON ÖRNEĞİ OLDUK’
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; gazeteci Ömer Çelik, el konulan ve “sakıncalı” bulunan mektubunda, yargının gazeteci yargılamalarındaki rolüne işaret ederek, “Malumunuz 20 yıldır yönettikleri ülkeyi, izledikleri politikalarla yangın yerine çeviren, uçuruma sürükleyen AKP iktidarının kontrolündeki kolluk ve tanımlamanın birazdan aktaracaklarımla tam anlamıyla örtüşeceği gibi Seyyar Giyotin’e dönüştürülmüş bir yargı pratiği-klasiği ile gazetecilere yönelik saldırının son örneği olduk. Halka, topluma karşı olan sorumlulukla eşik bekçiliğini kabul etmeyen, her koşulda gerçeğin, hakikatin izinde yürümüş, duyurmuş Kürt gazeteciler, özgür basın mensupları olarak bugüne dek hedef olduğumuz saldırılar tarihte yer aldığı gibi çokça” ifadelerini kullandı.
‘KCK’ tutuklamalarında da benzer şekilde gazeteciliğin sorgulandığını kaydeden Çelik, “Benzer şekilde maruz kaldığımız emniyet-yargı adalet mekanizmasının geldiği nokta itibariyle; üzerinde durulması, anlaşılması gereken özellikler taşımakta hepimiz açısından” dedi.
‘YABANCISI OLMADIĞIMIZ EL DEVREYE GİRMİŞTİ’
“Gizli” bir elin devreye girdiğini söyleyen Çelik, “Bizler, polis marifetiyle baskın yapılan evlerimizden alınıp emniyete götürülürken ve soruşturmanın ‘Gizli’ olduğu söylenerek ne biz ne de avukatlarımız hangi gerekçe ile gözaltına alındığımızı bilemezken, havuz medyasına el atından kimi yalanların ‘bilgi’ diye servis edildiğini öğrendik. Sözde iktidarın izlediği politikalar konusunda toplumda karşıt algı oluşturmakla suçlanıyorduk. Ama diğer yandan bizlere ilişkin algı oluşturmak maksadıyla yabancısı olmadığımız el devreye girmişti bile” diye yazdı.
‘SOKAKTAKİ YURTTAŞ KUMPASA DÂHİL EDİLDİ’
Çelik mektubuna şöyle devam etti:
“Peki, farklı kentlerde yapılan operasyonlarla gözaltına alınan, davet edilmemiz halinde emniyete, savcılığa gitmekten kaçmayacak bizler mimlendik? Dışarıya yansıyan ve bizlere dair belgeleri tam olarak bilmek zor. Fakat, soruşturmayı takip eden meslektaşlarımızın gözünden kaçmadıysa şayet; biz 22 kişi arasında algı oluşturmakla suçlananlardan birisi de prodüksiyon şirketinde iki ay süre ile yemek yapmış bir ablamız ile sokakta duruma dair düşüncülerini, tepki ve eleştirilerini dile getirmiş bir genç. Yemek yapan ablayı Kocaeli’nden getiren polislerin, gurbette, Isparta’da da babası olan İhsan neden gözaltına alındığını bilmeden geçirdiği dört günün ardından gözaltı süremizin ikişer kez uzatılması için götürüldüğümüz adliyedeki savcılık katında tanışmış olduk böylece. Sokaktaki yurttaşın ta kendisi olan İhsan, dile getirdiği tepkileri devlet tarafından tehditkar görülmüş olacak ki kurulan kumpasa dahil edilmiş.”
‘ÖZEL BİR GÖREVLENDİRME YAPILDIĞINI ANLAMAK ZOR DEĞİLDİ’
“Gözaltında tutulduğumuzun 8’inci gününde savcılığa sevk edildiğimizde, bizlere kurulan kumpastan dönüleceğine dair inanç, hiç birimizde yoktu. Nedeni de soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen savcının dosyaya ilişkin avukatlarımızla bilgi paylaşmaya kaçınmasıydı. Bismil Cumhuriyet Savcısı iken geçici olarak Diyarbakır Adliyesi’nde görevlendirilmesi ve dosyamızın kendisine verilmesi ise işin asıl önemli kısmıydı. Özel bir görevlendirme yapıldığını anlamak zor değildi. Nitekim odasına girdiğimizde, karşılaştığımız tablo duvarındaki ve masasındaki objelerde ağırlığı artırılmak istenmiş; beyaz bluzu, kırmızı renkli ceketi ve ay yıldızlı kolyesi ile kadın cumhuriyet savcısının düşmanca bakışlarıydı. Ve o bakışların gerisinde adaleti bulmak mümkün değildi.”
Kaynak: Kronos