Türkiye’de çalışan yabancı gazetecilerin yaşadığı akreditasyon krizi, Türk gazetecilerinin yaşadığı baskı ortamının daha iyi anlaşılmasını sağladı. Cezaevindeki 170’den fazla gazetecinin hangi sebeple “içerde” olduğunu daha net ortaya koydu. Avrupa ülkeleri ve ABD, Türkiye’nin basın özgürlüğü ihlallerine karşı daha net tavır ortaya koymaya başladı.
SİTEMLER YENİ ANLAŞILDI
7 yıl 6 ay hapis cezası alan gazeteci Emre Soncan, demir parmaklıklar arkasında yazdığı mektubunda, Avrupalı politikacılara kırgın olduğunu belirterek şöyle diyordu; “Türk hükümetiyle aralarındaki ilişkiler ve bu ilişkiler üzerinden kurguladıkları ‘ulusal çıkarları’ nedeniyle ülkemdeki ifade ve düşünce özgürlüğü sorununa sırtlarını dönüyorlar. Aslında Avrupa’yı Avrupa yapan değerlere sadakatsizlik ediyorlar.”
Soncan’ın bu siteminin yerini bulması biraz uzun sürdü. Almanyalı gazeteciler Jörg Brase ve Thomas Seibert’in Türkiye’yi terk etmeleri istenince, Türk basının içine düştüğü karanlık durum daha net gün yüzüne çıktı, bir kez daha basın ve ifade özgürlüklerini gündeme getirdi. Ankara, kıvrak bir hamleyle Almanya’nın kamu kanalı ZDF’de çalışan Brase’ya alelacele tekrar akreditasyon verdi. Fakat bu durum ortaya çıkan tabloyu değiştirmedi.
AB VE ABD TAVIR KOYMAYA BAŞLADI
15 Temmuz’dan sonra OHAL dönemiyle basın kuruluşlarının kapatılması, gazetecilerin hapse girmesi her zaman dünyanın gündemindeydi. Fakat gerekli adımlar atılmıyordu. Artık Türkiye’ye bu konuda açıkça tepki konulmaya başlandı. Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını talep eden rapor kabul edildi. Raporda, “160 basın kuruluşunun kapatılması” konusu açıkça yer aldı ve bunun Avrupa’nın ortaya koyduğu demokratik değerler içerisinde yer alamayacağı belirtildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı 2018 insan hakları raporunda da; Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre Türkiye’de Aralık 2018 itibariyle 73 gazetecinin cezaevinde olduğu, Türkiye dışındaki birçok gazetecinin de tutuklanma ihtimaliyle karşı karşıya olduğundan ülkelerine dönmediği ifade edildi.
FOTOĞRAF NET
Bütün bunlar yaşanırken CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in verdiği bir soru önergesi, Türk basınında yaşanan vahim durumu daha net ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, son 3 yıl içinde farklı basın kartı türlerinden 44 bin 417 başvuru yapıldığını, bu başvurulardan 22 bin 202’sinin başvurularının olumsuz değerlendirildiğini açıkladı. Gazeteciler, bırakın haber yapmayı, çalışmalarını kolaylaştırmak için bir kart dahi verilmediği, yok sayıldıkları rakamlarla ortaya konuluyordu.
“TÜRK MESLEKTAŞLARIMIZ CEZAEVİNDE”
Tagesspiegel gazetesinden Thomas Seibert, Türkiye’den ayrılırken; cesurca gerçeği haykırarak; “Türk meslektaşlarımızın burada yaşadıkları ile karşılaştırıldığında bizim durumumuz bir lüks aslında. 130’dan fazla meslektaşımız yazdıkları veya paylaşımları nedeniyle cezaevinde bulunuyor. Jörg ve ben ise bugün uçağa biniyoruz. Arada çok büyük bir fark var, bunu açıkça söylemek gerekiyor.” Demişti. Seibert, Tagesspiegel’de yayınlanan ve Türkiye’de muhabirlik yaptığı yıllarda tanık olduğu süreci anlatan yazısında, Ankara’nın gazetesi Tagesspiegel’e “Thomas Seibert’ten başka bir gazeteci gönderin” şeklinde “ahlaksız bir teklifte bulunduğunu” yazmıştı. Alman siyasetçi Cem Özdemir ise, “Hiç kimse Türkiye’de güvende değil, ister Alman olsun isterse de olmasın. Türkiye keyfi yönetime dayalı bir ülke” şeklinde konuşarak durumu özetlemişti.
Bütün bu yaşanalar ve gelen tepkiler; Türk hapishanelerindeki gazetecileri cezaevinden çıkarmak için Ankara’nın süresi daraldığını gösteriyor.
Analiz; Jailed Journos