T24’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin aksine önceki beraat kararında ısrarcı olursa dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gidecek.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Cumhuriyet davasında, Yargıtay Başsavcılığı’nın da görüşü doğrultusunda Ahmet Şık dışındaki sanıkların cezalarını bozmuş ve beraatlerine hükmedilmesi gerektiğini belirtmişti.
Daire, kararın, dosyaları beş yılın altında ceza aldıkları için Yargıtay’a gelmeyen ve cezaevine konulan diğer Cumhuriyet davası sanıklarına da sirayet ettirilmesi gerektiğine hükmetmişti. Bunun üzerine cezaevindeki gazeteciler de yerel mahkeme tarafından -gecikmeli biçimde de olsa- serbest bırakılmıştı.
Yeniden yapılan yargılamada İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, yargı reformu paketine rağmen ilk kararında devam etti.
Mahkeme, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütüne yardım etmek” suçundan Akın Atalay’ın sekiz yıl bir ay 15 gün, Orhan Erinç’in altı yıl üç ay, Hikmet Çetinkaya’nın altı yıl üç ay, Murat Sabuncu’nın yedi yıl altı ay, Bülent Utku’nun dört yıl altı ay, Önder Çelik’in üç yıl dokuz ay, Musa Kart’ın üç yıl dokuz ay, Hakan Karasinir’in üç yıl dokuz ay, Mustafa Kemal Güngör’ün üç yıl dokuz ay, Güray Tekin Öz’ün üç yıl dokuz ay, Aydın Engin’in yedi yıl altı ay, Ahmet Şık’ın yedi yıl altı ay hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme, Kadri Gürsel’in ise, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda beraatine hükmetti.
AHMET ŞIK HARİÇ!
Yargıtay Başsavcılığı, bu kararla ilişkin olarak da tebliğname hazırladı. İlk tebliğnamedeki görüşlerini tekrarlayan başsavcılık, Ahmet Şık dışındaki tüm sanıkların cezalarının bozularak, beraatlerine karar verilmesini talep etti.
Bağlayıcı olmayan tebliğnamede, ilk tebliğnamede olduğu gibi Şık’ın “örgüte yardım” yerine, “örgütü basın yoluyla övme”, “propaganda” ve “devlet organlarını aşağılama” suçlarından cezalandırılması talep edildi. Gürsel’in beraat kararının da onanması istendi.
Tebliğnamede, yargı kararlarına göre, basının ve gazetecilerin görev ve sorumlulukları anımsatılırken, ifade özgürlüğünün sınırının “terör, terörü övme, şiddeti teşvik, ırkçılık, ülkenin bölünmesi hedefini güden, demokratik rejimi yıkmayı amaçlayan” ifade açıklamaları olduğunun altı çizildi. Gazetecilerin etik sorumluluk ve ödevleri de anımsatıldı.
BYLOCK’DA İSMİNİN GEÇMESİ SUÇ DEĞİL
Haberde aktarılana göre, gazete yöneticilerinin suça konu edilen yazılarda sorumluluk sahibi olmadıklarının anlatıldığı tebliğnamede, suçlanmalarına gerekçe gösterilen başka isimlerin bylock konuşmalarında adlarının geçmesi, Abant toplantılarına katılma, HTS kayıtları gibi diğer kanıtların da terör örgütlerinin amacı doğrultusunda hareket edildiğine ilişkin kanaat oluşmasını sağlayacak nitelikte olgular içermediği kaydedildi.
Bylock kullanan kişiyle yapılan görüşmeye ilişkin HTS kaydının tek başına “örgüte yardım” suçunu oluşturmaya yetmeyeceğinin anlatıldığı tebliğnamede, Cumhuriyet Vakfı seçimi davası için de “Cumhuriyet Vakfı’ndaki görev ve sorumlulukları dolayısıyla Cumhuriyet Gazetesi’nin terör örgütlerine yardıma dönüşen yayın politikasındaki değişikliğe çanak tuttukları iddiasının olgusal içeriklerden yoksun olduğu anlaşılmıştır” dendi.
Tebliğnamede, aynı davada yargılanan ancak cezaları beş yılın altında olduğundan temyiz hakları bulunmadığı için dosyaları daha önce Yargıtay’a gelmeyen sanıkların da aynı gerekçelerle beraatleri istendi.
Tebliğname, yeniden Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne gönderilirken Daire, ilk kararında direnir, sanıkların cezalandırılmasına yer olmadığına karar verirse dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gidecek.
Genel Kurul’un kararı bağlayıcı olacak. Daire, görüşünü değiştirir, cezaları onarsa bu kez başsavcılığın dosyayı Genel Kurul’a taşıma hakkı doğacak. Genel Kurul bu kez kesinleşmiş cezaları görüşecek.